YENİ BİR KADİFE DARBE SÜRECİ: FUTBOL KADİFE DARBE SÜRECİ

3
0
Prof. Dr. Burhanettin CAN – Umran Dergisi/Şubat 2024-354. Sayı

“Göz o ki dağın arkasını göre, Akıl o ki başına geleceği bile.”

Kadife darbeler, seçim endeksli, dış destekli, gayrimemnunların ittifakına ve gerilime dayalı, seçim öncesi, esnası ve sonrasında sokak hâkimiyeti kurarak ve genellikle “yumuşak güç” (soft power) kullanarak (zaman zaman özel amaçla sert güç kullanılmaktadır), STK’lar aracılığıyla siyasi iktidarları düşürmeyi hedefleyen yeni bir darbe türüdür.[1] Kadife darbeler, o ülkenin yerli görünümlü sivil toplum örgütlerinin önderliğinde, kitle hareketi ile yönetimleri devirme sanatı şeklinde tanımlanabilir.

Şer İttifakı (ABD-İngiltere-İsrail /Siyonizm-AB) tarafından kadife darbelerin ilk denendiği ve başarılı olduğu ülke Sırbistan’dır. Sırbistan kobay olarak kullanılmış, elde edilen tecrübe Moldavya, Belarus, Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan, Kıbrıs ve Lübnan’da kullanılarak kadife darbeler başarı ile sonlandırılmıştır. Bu darbelerin ortak özelliğinden dolayı bunları birinci nesil kadife darbeler diye nitelendirebiliriz.

“Arap Baharı” diye nitelendirilen ve Tunus, Libya, Mısır ve Suriye’de başlatılan ve başlangıçta Tunus ve Mısır’da başarılı olan, Libya ve Suriye’de iç savaşa sebebiyet veren Kadife darbeler ise birincisinden farklı özellikler taşıdığından dolayı buna da ikinci nesil kadife darbeler adını vermekteyiz. Arap Baharı kadife darbe zincirindeki yönetim kadrolarının hemen hemen tümü, Sırbistan’da Kadife darbenin taşeron örgütü Otpor tarafından eğitilmişlerdir.[2]

Türkiye’de Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesi ile başlayan 7 Haziran 2015 seçimleri ile AK Parti’nin tek başına iktidar olmasına mâni olan kadife darbeyi de üçüncü nesil kadife darbe olarak; 2021 ABD seçimlerinde eyaletler bazında uygulanan kadife darbe zincirini de dördüncü nesil kadife darbe diye isimlendirmekteyiz.

Korona salgını süreci ile başlatılan biyolojik savaşın dünya ülkelerine ilk yansıması kadife darbeler zinciri ile olmuştur. Biyolojik savaş döneminde Türkiye’de Boğaziçi Üniversitesi’ne dışarıdan bir rektör atanması ile öğrenci ve akademisyenler tarafından görünür kılınan kadife darbe sürecini de beşinci nesil kadife darbe süreci şeklinde adlandırmıştık.

Taksim kadife darbe süreci 7 Haziran 2015 seçimlerinde AK Parti’nin tek başına iktidar olmasını engellemiştir. MHP Genel Başkanı Bahçeli, bir erken seçim isteyerek yapılan bu seçimde AK Parti’yi desteklemiş ve onun tek başına iktidar olmasını sağlamıştır. O tarihten bugüne AK Parti-MHP ittifakı devam etmektedir. Boğaziçi kadife darbe süreci ise 14 Mayıs 2023 seçimlerinde başarılı olmuş, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasını ilk turda engellemiş, %8 civarında oy kaybına ve 30 civarında milletvekili kaybına sebep olmuştur. 25 Mayıs’taki ikinci tur seçimlerde Sinan Ogan Erdoğan’ı destekleyerek Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamıştır.

31 Mart’ta Türkiye’de Mahalli seçimler yapılacaktır. Genel seçimlerden bugüne kadar başta futbol maçları olmak üzere birçok alanda ilginç, ters, anormal olaylar olmaktadır. Vuku bulan olayların bir kısmı 28 Şubat postmodern darbe sürecinde, bir kısmı da Taksim ve Boğaziçi kadife darbeler sürecinde meydana gelen olaylara benzemektedir. En dikkat çekici ve çarpıcı olanı, Suudi Arabistan’ın Riyad şehrinde Fenerbahçe-Galatasaray süper kupa maçının oynanamaması ile Türkiye’de futbol üzerinde büyük bir psikolojik harekâtın bir merkez tarafından başlatılarak kitlelerin sokağa davet edilmiş olmasıdır.

Türkiye’de vuku bulan diğer olayları da göz önüne alarak bu yeni süreci, altıncı nesil kadife darbe süreci olarak değerlendirmekte ve Riyad’daki olaylardan dolayı bu süreci, futbol kadife darbe süreci şeklinde isimlendirmekteyiz.  Bu yazı serisinde altıncı nesil kadife darbe süreci bağlamında futbol kadife darbe süreci ele alınıp değerlendirilecektir.

Kadife Darbe Stratejisinin Dayandığı Analiz

Kadife Darbe Stratejisi, sürece etki edebilecek tüm parametreler göz önüne alınarak belirlenmektedir. Analizlerde, iç ve dış dinamikler kapsamlı bir şekilde ele alınmaktadır:

Kadife darbe sürecine etki eden, onu kolaylaştıran veya zorlaştıran iç parametreleri, aşağıdaki başlıklar altında toplayabiliriz: Toplumsal yapı, iktidarın durumu, muhalefetin durumu, kitle iletişim araçlarının durumu, yargı ve güvenlik güçlerinin tutumu, ekonomik yapının durumu.

Kadife darbelerde göz önüne alınan dış parametreleri de aşağıdaki gibi özetleyebiliriz: Ülkenin jeostratejik, jeopolitik, jeoekonomik ve jeokültürel durumu, diş güçlerin (bölgesel ve küresel güçlerin) tutumu, ekonomik manipülasyon, seçim gözleyicilerinin davranışları, kitle iletişim araçlarının tutumu, yabancı vakıfların hedef ülke içerisinde yıpratma faaliyeti yürütme imkânları.[3]

Kadife darbeler, buna benzer yapılan bir analiz ile iktidarın karşısında olanlarla ortak bir payda oluşturduktan sonra uygulamaya sokulmaktadır. Harekete geçme anı gerekli hazırlıkların yapılıp tamamlandığı, stratejinin uygulamaya sokulduğu andır. Süreç, stratejinin adım adım uygulanması biçiminde yönlendirilmektedir. Kadife darbe savunucuları olayları, doğal, masum, rast gele olmuş, kendiliğinden vuku bulan olaylar olarak sunarak karşı cephe oluşmasını ve uygulanan stratejinin farkına varılmasını engellemeye çalışırlar. Bu husus, dikkat edilmesi gereken en önemli noktalardan biridir.

Kadife darbeler, sosyolojik bir savaşın kısa vadeli uygulaması olup amaç, kısa vadede, ülkedeki siyasi iktidarı devirmek, uzun vadede de toplumsal yapının içinde fay hatları meydana getirip çatıştırmak için uygun bir alt yapı hazırlamaktır. O sebeple ilk hamlelerin savuşturulması, sürecin bittiği anlamına gelmemelidir. Taraflardan biri tasfiye oluncaya veya taraflar arasında uzlaşma sağlanıncaya kadar mücadelenin şiddeti artarak devam edecektir.

Kadife Darbelerin Yönetim Mekanizması

Dünyada bugüne kadar gerçekleştirilmiş olan Kadife Darbelerin ana stratejisini çizen beyin takımı Soros merkezli Siyonist-Mason bir kadrodur (Dış Beyin-Birinci Halka) (Şekil-1). Bu, hedef ülkelerin dışında bir merkezdir. Hedef ülkelerde, ana stratejiye uygun bir şekilde kadife darbelerin yönetilebilmesi için o ülke içerisinde var olan, o ülkenin vatandaşı konumundaki Mason-Sabetayist-Siyonist-iş birlikçilerden oluşan ikinci derecede bir beyin takımı (iç beyin- ikinci halka) daha vardır. Bu iki merkez, mevcut siyasi iktidara, sisteme/devlete karşı olan “gayrimemnun örgütleri”, bir “çatı kuruluş” etrafında (taşeron yapı) birleştirerek (yönetimin üçüncü halkası), ana stratejiyi ve ana stratejinin öngördüğü tüm taktikleri, bunlar aracılığıyla hayata geçirmeye çalışmaktadır. “Çatı kuruluşta” yer alan kadroların/yöneticilerin, yapıların tümü bu iş birliğinden haberdar olmayabilir ya da ortak düşmana/rakibe karşı ortak çıkar birliği olarak meseleye bakabilir. “Çatı kuruluş”, ülkedeki tüm gayrimemnunları ya da önemli bir kısmını kuşatacak tarzda, öngörülen strateji ve taktikleri devreye sokmakta ve ona göre davranmaktadır.

Şekil-1; Kadife Darbelerin Yönetim Mekanizması 

Kadife Darbelerin Stratejisinde Merkezi Nokta: Diktatör ve Diktatörlüğün Yıkılması ve Ülkenin Kantonlara Ayrılması

Gene Sharp’a göre kadife darbeler büyük strateji, strateji, taktikler, planlama ve icra unsurlarına sahiptir, sahip olmalıdır.[4] Kadife darbeler, rastgele eylemler zinciri olmayıp “Büyük Strateji” diye adlandırılan uzun vadeli bir stratejinin ürünü olup dolaylı harp stratejisini esas almaktadır. “Sağ gösterip sol vurmak” diyebileceğimiz çok değişik görünürde tezat içeren taktiklerle dolu, ‘diktatörü yıkmak’ eksenli bir strateji uygulanmaktadır.

İnsanlar, genelde diktatörlerden nefret ederler ve korkarlar. Kadife darbeci teoriye göre bütün mesele, bu “korkuyu yıkmak” ve “halka güven vermektir.”[5] Bu korku ve güvensizliğin sonucu oluşan acizlik psikolojisinden dolayı halk, diktatörlüklerin yıkılmasının ‘ancak yabancı güçlerin yardım ve destekleri ile mümkün olabileceğine inanır’/inandırılır: “Acımasız bir diktatörlükten mustarip veya bu diktatörlüğün pençesinden kurtulmak için sürgüne gitmiş çoğu insan, baskı gören kesimin kendilerini özgür kılabileceği düşüncesine inanmamaktadır. Kendi halklarının, sadece başkalarının eylemleri yoluyla kurtarılabileceğini düşünürler. Bu insanlar, dış güçlere umut bağlarlar. Sadece uluslararası yardımın diktatörleri alaşağı etmek için yeterince güçlü olabileceğine inanırlar.”[6]

Şiddete dayanmayan mücadele anlayışına göre dış destek önemlidir. Dış desteğin istenen sonucu verebilmesi için diktatörün karşısına dikilebilecek bir iç kitleye, güce ve güçlü bir direnişe ihtiyaç vardır: “Güçlü bir iç direniş hareketini desteklediklerinde ise uluslararası baskılar çok faydalı olabilir. Örneğin, o zaman uluslararası ekonomik boykotlar, ambargolar, diplomatik ilişkilerin askıya alınması, uluslararası kuruluşlardan dışlanma, Birleşmiş Milletler organları tarafından kınama ve benzeri eylemler büyük ölçüde yardımcı olabilir. Ancak, güçlü bir iç direniş hareketinin yokluğunda, başkaları tarafından bu tür eylemlerin gerçekleştirilme ihtimali de zayıftır.”[7]

Patronların Taksim Gezi Parkı olaylarını açık desteklemesi, “Korkmayın, biz sizin arkanızdayız, biz bütün servetimizi riske ederek buraya geldiğimize göre iktidarın işi bitmiş demektir.” mesajını vermeye dönüktü. Cem Boyner’in Taksim Meydanı’na çıkarak Başbakan Erdoğan’a cevap verircesine “Ne sağcıyız ne solcu, çapulcuyuz çapulcu!” pankartını önüne asmasının amacı, kadife darbe eylemine katılanlara cesaret vermek ve dünya kamuoyuna mesaj göndermekti. Ardından gelen dış güçlerin destekleri, bu duyguyu pekiştirmek, eylemlere katılan güçlere moral vererek stratejik planın diğer safhalarına geçmelerini sağlamak içindi.

Sharp’a göre diktatörlükler genellikle ilgili ülkenin iç güç dağılımından dolayı meydana gelmektedir. Bir tarafta azınlık olan zenginler, diğer tarafta çoğunluk olan fakirler vardır: “Nüfus ve toplum diktatörlük için ciddi problemler yaratmak için fazlasıyla zayıftır; zenginlik ve güç çok az kişi arasında dağılmıştır. Diktatörlükler uluslararası eylemlerden yararlanabilse ya da bir miktar zayıflasa bile, devam etmeleri öncelikle iç etkenlere bağlıdır.”[8]

Ne garip bir tecellidir ki, AK Parti zamanında servetlerini, 5 ile 10 kat artırmış olan küresel sermayenin iç temsilcileri, “İstanbul dukalığı”, Boğazın baronları” Taksim’de, Boğaziçi’nde ve Riyad’da boy göstermişler, yabancı istihbaratçılara otellerini açmışlar ve Erdoğan’ı ‘diktatör’ ilan etmişlerdir.

Şiddet içermeyen mücadele yaklaşımının en dikkat çekici noktalarından biri, diktatörü inşa etmek, inşa ettikten sonra da en zayıf noktasını tespit edip tüm silahları o noktaya yönelterek kesintisiz saldırı düzenlemektir.[9]  Bunun kadar önemli diğer bir konu da diktatörün dayandığı “güç kaynaklarını”/“payandalarını” dağıtacak bir stratejik saldırının ve stratejik planlamanın yapılmış olmasıdır: “Her tiran kendisini taşıyacak ekonomik payandalara dayanır ve bu payandalar askeri üslerden ve başkanlık saraylarından çok daha kolay hedeflerdir. Onları sallarsanız eninde sonunda tiran da düşer… Her rejimi birkaç temel payanda ayakta tutar. Bu payandaların birine ya da birden fazlasına yeterli baskı uygulandığında tüm sistem kısa zamanda çöker… Bir diktatörün otoritesinin kaynağı, ona itaat eden insanların gönüllü rızasıdır. …Diktatörler insanlara bağımlıdır. Bir diktatörün, sıradan vatandaşların her sabah kalkıp işe gitmelerine ve havaalanlarının, televizyon stüdyolarının ve askerlerin emeklilik planlarının sorunsuz işlemesini garantiye almaya gerçekten ihtiyacı vardır. Ayrıca anlamak gerekir ki itaat eden o ortalama vatandaşların da tüm istediği, işlerini yapıp evlerine dönmektir. …Dolayısıyla eylemcinin ilk görevi normal işleyişin gacırdayarak durmasını, yani payandaların sarsılmasını sağlamaktır… Hangi payandaları tekmeleyeceğinizi iyi bilmeniz gerekir.”[10]

Şiddet içermeyen mücadelenin dayanak kitlesi, mevcut siyasi iktidara karşı olan tüm gayrimemnunların koalisyonudur. Diktatör ilan edilen kişi ve yönetim yıkıldığında, yeni diktatörlüklerin oluşmaması için ‘mikro ulusçuluğa imkân sağlayan federal bir yapı’, kadife darbe stratejisinin önemli nirengi noktalarından biridir: “Demokratik sistemi korumak ve muhtemel diktatörlük akımlarını önlemek amacıyla anayasada bölgesel, merkezi ve yerel düzeyde kayda değer imtiyazlar sağlayan bir federal sistem oluşturulmalıdır. Diğerlerine göre küçük bölgelerin büyük ayrıcalıklara sahip olup aynı zamanda ülkenin bir parçası olmaya devam ettiği İsviçre’deki kanton sistemi kimi durumlarda örnek teşkil edebilir.”[11]

Görülebileceği gibi kadife darbelerin nihai gizli amacı ülkeleri bölerek “şehir devletler” inşa etmektir. Bu gerçeğin bu ülkeyi seven herkes tarafından görülmesinde fayda vardır. Özetle; kadife darbelerin en temel özellikleri, yoksa diktatör inşa edip tüm gayrimemnunları diktatöre karşı eylem birliğine sokmak, asker ve polis gücünü tarafsız hâle getirmek ya da üstü kapalı desteklerini almak ve yargının, siyasi iktidarın elini kolunu bağlayıcı kararlar almasını sağlamaktır. Diktatöre karşı mücadelede özgürlükler ve özellikle medyanın özgürlüğü çok önemli bir husustur.

Yerel Seçimlere Giderken Meydana Gelen Olaylar Silsilesi

Yukarıda kısaca özetlenen kadife darbelerin yapısı ve ana stratejisi göz önüne alınarak 31 Mart 2024 yerel seçimlerine giderken kadife darbeci kadronun izleyebileceği stratejinin daha iyi anlaşılabilmesi için Türkiye’de meydana gelen ve aşağıda özetlenen bazı olayların göz önüne alınmasında fayda vardır:

·       Diyanet’in Cuma hutbesinde Atatürk yok!” tartışmaları

·       “Değişik yerlerde Mustafa Kemal’e hakaret edilmesi, heykellerine saldırılması”

·       “Anıtkabir’de ‘Şeriat Gelecek!’ eylemi”

·       “‘Hilâfet tartışmaları-halifelik-hilâfet-laiklik çatışması’ tartışmaları”

·       “MEB’in STK’larla yaptığı eğitim protokolleri üzerinden başlatılan şeriat-tarikat tartışmaları”

·       “TÜSİAD’ın çağdaş eğitim isteği”

·       “Kürt halkını merkeze alan değişik söylem ve eylemler”

·       “Televizyon dizilerinde değişik kesimleri isyan ettiren sahneler”

·       “Baroların eylem çağrıları”

·       “Genç Teğmenler olayı”-“Tuzla Piyade Okulu”-“Cübbeli sarıklı teğmen”, “Atatürkçü/Kemalist teğmenler”, “İntihar eden çavuşlar”, “Ordu rahatsız”-“Genç subaylar rahatsız”, “Şimdi sırada ‘Teğmen cuntası’”

·       “Laiklik merkezli mücadele şart-gericilik”

·       “31 Mart mahalli seçimleri için ‘31 Mart ve Hareket Ordusu’ benzetmesi”

·       “Cuma hutbesinde şehitler kısmını okumayan imama hakaret eden kaymakam” olayı; kaymakam ve valilerin kaymakama sahip çıkma beyanları”

·       “Kuzey Irak ve Suriye operasyonlarında meydana gelen şehitler olayı”

·       “Toplumsal gerilimin sürekli artma eğiliminde olması”

·       “Geçmiş olaylara sürekli atıflar yapılarak gerilimin yükseltilmesi”

·       “Şeyh Said ismi üzerinden tartışmalar ile Türk-Kürt fay hattı inşası”

·       “Mitinglerde kullanılan tevhid bayrağı üzerinden Arap düşmanlığının pompalanması ile Arap-Türk Fay hattı inşası”, “Diyarbakır’da yeşil bayrak asma olayı”

·       Futbol maçlarında vuku bulan olaylar: 1. Amed Spor olayı, 2. Hakemin yumruklanması, 3. Maç bitmeden maçtan takım çekme olayı, 4.  Riyad’da oynanacak FB-GS süper kupa maçının iptal edilmesi ile Türkiye’de vuku bulan tartışma ve olaylar zinciri. Arap düşmanlığının pompalanması, 5. Antalya-Trabzonspor maçında gol atan İsrailli futbolcunun gol sevincinde bileğindeki bandaja Aksa Tufanı’nın 100. günü ve İsrail bayrağı sembolünü seyirciye göstermesi ve meydana gelen gerilim; aynı futbolcunun birkaç hafta önce Türkiye genelindeki tüm maçlarda maç öncesi Gazze’deki şehitler için saygı gösterisine katılmamak için maça çıkmaması, 6. Başakşehir’in İsrailli futbolcusu Eden Karzev’in de İsrail’e destek vermesi üzerine yaşanan gerilim”

·       Özerklik tartışmaları ile oluşan gerilim

·  Mahalli seçimlerden önce CHP kongresinin yapılması ve de Kılıçdaroğlu’nun başkanlıktan düşürülmesi, “hançerlendim!” demesi ile vermek istediği mesaj

·  Can Atalay merkezli Yargıtay-Anayasa Mahkemesi kavgası, Can Atalay’ın milletvekilliğinin Meclis’te düşürülmesi ile ilgili Yargıtay’ın verdiği karar ve kararın AYM tarafından bozulması, buna rağmen TBMM’de milletvekilliğinin düşürülmesi, buna bağlı olarak Meclis’te meydana gelen olaylar ve bunun Türkiye’ye yansıması

·       Fay hatları inşası ve fay hatlarına sürekli enerji yüklenmesi

o  Türk-Kürt fay hattı

o  Türk-Arap fay hattı

o  Laik-antilaik-hilafet-şeriat fay hattı

o  Demokrasi-diktatörlük fay hattı

o  Anayasa Mahkemesi-Yargıtay fay hattı

·       Sarıyer’deki Santa Maria İtalyan Kilisesi’ne pazar ayini sırasında maskeli iki kişi tarafından yapılan silahlı saldırıda bir kişinin öldürülmesi vb.

Yukarıda sıralanan olayların meydana gelmesi belli bir süreci takip ediyor değildir. Bazıları aynı anda, bazıları da farklı zamanlarda ve fakat öncekilerin etkilerini besleyip kuvvetlendirecek, güçlendirecek bir tarzda meydana gelmekte ve sunulmaktadır. Olaylarda en dikkat çekici olan sürekli gerilimi artırma ve gayrimemnun inşa etme stratejisinin uygulanmasıdır. Bütün taktikler bu stratejiye uygundur.

Yukarıda listelenen olayların tümünde Türkiye sathında birbirini besleyen ve destekleyen sürekli bir gerilim inşa edilmektedir. Eylem boyutu itibarıyla iki olay çok öne çıkmış ve süreklilik arz edecek olan şimdilik iki ana eksen meydana getirilmiştir: 1. Can Atalay merkezli Yargıtay-Anayasa Mahkemesi kavgası, 2. Futbol maçları, özellikle Riyad’da oynanması öngörülen fakat iptal edilen FB-GS süper kupa maçı.

Mahalli seçimlere doğru giderken bu gerilim süreci, siyasette iki ana ittifak zinciri meydana getirmiştir: 1. AK Parti-MHP İttifakı, 2. CHP-DEM-TİP İttifakı. İlginç olan, bu iki ana eksenin birbirini darbe yapmakla suçlamalarıdır. Konuşmalarındaki genel hava tehdittir. Önümüzdeki seçimi göz önüne aldığımızda yaptıkları konuşmaları, vuku bulan olaylarla ilişkilendirdiğimizde, yargı ve futbol üzerinden seçim endeksli yeni bir sürecin başlatıldığını görmekteyiz. Her iki kesim bu düzlemde değerlendirme yapmaktadır.

Yeni Bir Kadife Darbe Süreci: “Direniş Yılı 2024”-“Direniş, Hafıza ve Gelecek Mücadelelerin İmkânları”

Kadife darbelerin ana stratejisi, genel seçimler merkezli tasarlanır ve taktik eylemler buna uygun olarak hayata geçirilmeye çalışılır. Taksim ve Boğaziçi kadife darbe süreçlerinde ana strateji buna uygundu. Önümüzde mahalli seçimler olmasına rağmen kullanılan dil, milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılıyormuş gibi bir hava/ortam oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu sebeple yeni kadife darbe sürecinin ana hedefi, önümüzdeki mahalli seçimler olmayabilir. Mahalli seçimlerle istenen bir ortam yakalanmaya, inşa edilmeye çalışılıyor olabilir. Mahalli seçimlere, genel seçim havası verilmek istenmesinin sebebi de muhtemelen budur. Öngörülen eylemlerin mahalli seçimler sonrasında da devam etmesi istenmektedir. Burada da amaç bir erken genel seçim yapılması hedefi olabilir.

Gelinen noktada dikkat çeken önemli bir husus, her iki kesim tarafından da Gezi Parkı merkezli bir tartışmanın yapılıyor olmasıdır. Gezi Parkı olayları ile birlikte başlatılan kadife darbe sürecini destekleyenler, şimdi Gezi Parkı olaylarının meydana getirdiği muhalefet gücüne atıfta bulunarak 2024 yılının benzer bir direniş yılı olacağını söylemekte ve gayrimemnunları eylem için hazırlamaktadırlar: “2024 sürekli direniş yılı: …Ekonomik, toplumsal, siyasal oluşumlar, değişimler, evrimler, devrimler, bir anda, birdenbire, tek bir eylem veya söylemle meydana gelmezler… Bütün evrimler ve devrimler, fiziksel, coğrafi, teknolojik, bilimsel keşifler ve icatlar sonunda ortaya çıkar. Bütün siyasal dönüşümlerin, devrimlerin temelinde, insanların beslenme, barınma, üretim ve yaşam biçimlerini etkileyen birikimler yatar. Böyle birikimlerin ortaya çıkması, insanlığı ve siyasal rejimleri etkilemesi ise yıllar, on yıllar, yüz yıllar boyunca süren süreçlere bağlıdır.

 (…)

 2024 yılında, Cumhuriyetimizi, demokratik ve laik yaşam kültürümüzü, hukuk devletini, özgürlüğümüzü, kimliğimizi, kişiliğimizi korumak için uzun vadeli bir direniş sürecini başlatacağız!”[12] “Uzun vadeli bir direniş sürecini başlatmak” demek, hedefin 31 Mart 2024 mahalli seçimlerin ötesinde başka bir hedefe doğru gidilmek istendiği anlamına gelmektedir.

Gezi olayları diye anılan Taksim kadife darbe süreci, Arap Baharı’ndan sonra Türkiye’de hayata geçirilmiş ve 7 Haziran 2015 seçim sonuçları itibarıyla başarılı olmuş bir süreçtir. Taksim kadife darbe sürecini icra eden mekanizma/güç İblis’in yaptığı yemine uygun olarak, bu zaman zarfında yaşananları, başarılı başarısız yönlerini, değişik projeler yaptırarak incelemekte ve yeni bir yol haritası ortaya koymaya çalışmaktadır. Bu bağlamda Lund Üniversitesi bünyesinde Mart 2020’den beri yürütülmekte olan ve 2024 yılında da devam edecek olan “Turkey Beyond Borders: Critical Voices, New Perspectives (Sınırların Ötesinde Türkiye: Eleştirel Sesler, Yeni Perspektifler) 2.0 Projesi” dikkat çekicidir. “Proje İsveç Enstitüsü Creative Force fonu ve IPS İletişim Vakfı/Bianet iş birliği ile gerçekleşmektedir.”  Yürütücülüğünü Lund Üniversitesi ve İsveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nden Pınar Dinç üstlenmiştir.”

Proje kapsamında “akademisyenlerin, sivil-asker ilişkileri, cinsiyet politikaları, çevresel bozulma, Kürt sorunu, Alevi sorunu gibi konular üzerindeki bilgilerini ve uzmanlıklarını özgürce paylaşabilecekleri bir platform” oluşturulmak amaçlanmaktadır.[13]

Bu projenin kapsam alanını ve amacını daha iyi anlayabilmek için proje kapsamında “On Yıl Sonra Gezi’yi Hatırlamak: Direniş, Hafıza ve Gelecek Mücadelelerin İmkânı” başlıklı bir seminer veren Çiğdem Çıdam’ın söyledikleri önemlidir. Başlıkta en dikkat çekici olan, “gelecek mücadelelerin imkânı” ifadesidir. Kadife darbecilerin Taksim olaylarında elde ettikleri kazanımlar, Emre Kongar’ın tabiri ile “2024 yılı direniş yılında” değerlendirilecek ve bu direniş yılına uygun bir strateji hayata geçirilecek demektir.

Bu seminerle ilgili Çiğdem Çıdam ile yapılan röportajda bu olgu çok rahat görülebilmektedir. Röportajda verilen mesajları, öne çekilen konuları ve gelecekte yapılmak istenenleri ana hatları ile aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

Projeye göre Gezi Parkı olayları dokunulamaz denilen AK Parti iktidarına dokunmuş, itibarını zedelemiş, karşı çıkılabilir olduğunu göstermiş büyük bir kırılma noktasıdır: “Gezi, AKP hegemonyasının asla yara almayacak kadar sağlam olduğu inancını temelinden sarsmıştır.” “Gittikçe otoriterleşen AKP rejimi olayların üstünden geçen 10 yılı aşkın bir süreye rağmen, hâlâ Gezi’yi kendisine büyük bir tehdit olarak görüyor.” “Gezi eylemleri büyük bir kırılma noktasıdır.” “O zamana kadar rejim, kendisini devlet içinde kemikleşmiş elitlerin erki karşısında gücünü ve meşruiyetini halktan alan demokratik bir hareket olarak tanımlıyordu.”

“Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en geniş katılımlı, en uzun süreli sokak eylemleri olarak tanımlayabileceğimiz Gezi protestoları ve hükûmetin bu demokratik hak arama çabasına verdiği sert ve baskıcı tepki rejimin kendi çizdiği halkçı/demokratik imajı zedelemekle kalmadı, aynı zamanda AKP hegemonyasının asla yara almayacak kadar sağlam olduğu inancını da temelinden sarsmıştır.”[14]

Projeye göre Gezi Parkı olayları siyasi iktidara karşı, siyasi iktidarın uygulamalarına karşı kendiliğinden oluşan bir gayrimemnunlar ittifakıdır. Bir halk hareketidir, dış güçlerle alakası yoktur: “Bu noktada Gezi’nin kendiliğinden gelişen, demokratik talepleri dile getiren, binlerce insanın sokaklara çıkıp anayasal protesto haklarını kullandıkları bir halk hareketi olduğunu tekrar tekrar vurgulamamız ve yaşadıklarımızı hatırlamamız, hatırladıklarımızı her fırsatta dile getirmemiz hem önemli bir siyasi duruş hem de demokratik bir toplum arzusu olan herkes için bir görevdir.”

Gezi protestolarının pek çoğumuz için ansızın ortaya çıkmış gibi göründüğüne kuşku yoksa da yaygın kalıbın öne sürdüğünün aksine protestolar gökten zembille inmedi.” Yeni direniş biçimlerinin varlık koşullarını değiştiren ve Gezi’de binlerce insanın kendiliğinden hareketini mümkün kılan şey önceki siyasi mücadelelerin bir dizi yeni siyasi alışkanlıklar yaratmış olmasıydı. “Kendiliğinden demek anlık, birdenbire vuku bulan demek değildir, kendi iradesiyle hareket etmek demektir.”

“Gezi’nin gelecek demokratik mücadeleler için çok önemli bir esin kaynağı olarak ortak hafızamızda varlığını sürdürdüğünü düşünüyorum.”   “AKP rejimi elindeki her türlü imkânı kullanarak her fırsatta Gezi’yi bir halk hareketinden çıkarıp dış güçler tarafından tasarlanmış, bir avuç insan tarafından organize edilmiş, anayasal rejime karşı ve hükûmeti devirmeye yönelik yasadışı bir “darbe” girişimi olarak göstermeye çalışıyor.”

“Asıl şaşırtıcı olan rejimin elindeki tüm propaganda aygıtlarını harekete geçirmesine rağmen şu zamana kadar Gezi’nin bir demokratik halk hareketi olduğunu hâlâ kolektif hafızamızdan silememiş olması. Bu da yine ancak toplumsal muhalefetin inatçı mücadelesiyle açıklanabilecek bir durum.” “Gezi, rejimin tüm çabasına karşın, hâlâ bir esin kaynağı olmanın da ötesinde toplumsal muhalefet için de bir ortak referans noktası hâline gelmiş durumda.”

Projeye göre Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi kararına rağmen Osman Kavala hakkında takındığı tutum ve tavır yeni bir direnişin odağı olacaktır: “Gezi’nin çıkış noktası da yürütme organının var olan mahkeme kararlarını hiçe sayarak hareket etmesine, yani hukuksuzluğa karşı verilen bir tepkiydi. Eylemciler mahkemenin durdurma kararına rağmen Parkın yıkılmaya çalışılmasına dur demişlerdi.” “O günden bu yana rejimin hukuku hiçe sayan uygulamaları artarak devam etse de bu uygulamalara karşı ayakta durmaya ve eşit vatandaşlık haklarını savunmaya çalışan çok önemli bir toplumsal muhalefet hâlâ var.”

Projeye göre siyasi iktidara karşı verilecek mücadelede, bugüne kadar mevcut siyasi iktidara karşı olan farklı toplumsal kesimlerle ittifak kurulacaktır. Renklerine, inançlarına bakılmayacaktır. Bu yeni dönemde LGBTQ hareketi önemli, merkezi bir rol alacaktır: “Hem kadın hakları hareketi hem de LGBTQ örgütleri özellikle 2010’ların başından bu yana artan baskılara karşı hem katılımcı ve destekçi sayılarını artırmış hem de muhalif faaliyetlerini yoğunlaştırarak daha da görünür hâle gelmişlerdi. Bu, hâli hazırda var olan siyasal birikim ve alışkanlıklar sayesinde 31 Mayıs 2013’ün erken saatlerinde bir avuç aktivistin parktan şiddet kullanılarak çıkarılmasına cevaben binlerce insan kendi iradeleriyle ve beklenmedik bir hız ve dayanışma ile eyleme geçebildi.” “Gezi bize süregelen eylemliliğin önemini, farklı ve normalde ortak paydası yok gibi görünen grupların arasında dayanışmanın mümkün olabileceğini ve bir araya geldiğimizde olmaz dediğimiz şeyleri gerçekleştirebileceğimizi gösterdi.”

“Tüm baskılara rağmen hâlâ sokakları dolduran kadın hareketini, anayasal protesto haklarını kullandıkları hâlde her fırsatta polis şiddeti ile eylemleri durdurulan LGBTQ örgütlerinin kararlı duruşlarını, Akbelen halkının yıllar süren mücadelesini, Anayasa Mahkemesi kararı yok sayılarak Galatasaray Meydanı’na çıkmalarına izin verilmeyen Cumartesi Annelerinin ısrarlı ve sonuç veren eylemlerini ya da üç seneyi aşkın bir süredir devam eden Boğaziçi Üniversitesi direnişini anlamlandırmamız mümkün değil.”

“Can Atalay’ın Anayasa Mahkemesi kararlarına rağmen hâlâ tutuklu olması dava sürecinde yaşanan onlarca hukuksuzluğun vardığı son nokta.” “Anayasal güvencelerimizin tamamen hiçe sayıldığı bir rejimin inşasının artık tamamlandığını ilan eden bir durum.”

Projeye göre bugün Gezi dönemine göre çok daha baskıcı bir yapı ve daha yaygın bir gayrimemnun kesim vardır. Muhalefet partilerinin sadece seçimlere göre hareket etmesi değil, sokaklara çıkması ve de eylemleri öne çekmesi gerekmektedir. Geçmiş dönemde yapılan en büyük hata meselenin, sadece seçim düzleminde değerlendirilmiş olmasıdır: “Bugün Gezi döneminden çok daha baskıcı bir dönemde yaşadığımız gerçeği yadsınamaz.”  “Rejim yasal protesto hakkının kullanımını son derece kısıtlamakla kalmadı, sokakta eylem yapmanın meşruiyetini de sorgulanır hâle getirdi.” “Bu meşruiyetsizleştirme denemesinde özellikle ana muhalefet partisinin demokrasiyi sadece seçime indirgeyen hatalı siyasetinin de oynadığı rolü göz ardı edemeyiz.” “Hem Osman Kavala’nın hem de Selahattin Demirtaş’ın davalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayı reddeden yasama ve yürütme erklerine doğru dürüst tepki veremeyen -DEM Parti ve öncüllerini bir kenara koyarsak- muhalefet partilerinin bugün gelinen bu noktada rolü büyük.” “Muhalefet partileri ya rejimin Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik bir anayasal hukuk devleti olma iddiasından tamamen vazgeçmesine izin verecekler ya da hâli hazırda var olan, Gezi’den bu yana tüm baskılara rağmen vazgeçmeyen toplumsal muhalefetten ders alıp onlarla birlikte hukuksuzluğa ve anayasal düzenin yok edilmesine dur diyecekler.”  “Ümit ediyorum ki başta ana muhalefet partisi olmak üzere tüm muhalefet partileri üzerlerine düşen bu büyük görevi hakkıyla yerine getirirler.”

Çiğdem Çıdam’ın proje kapsamında yaptığı açıklamaları göz önüne aldığımızda CHP’de Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlıktan düşürülmesini ve yerine Özgür Özel’in gelmesini daha rahat anlamlandırabiliriz. Özel’in görevi devralır almaz halkı sokağa, eylemlere davet etmesi yukarıda ifade edilen proje kapsamında değerlendirilmelidir. Önümüzdeki günlerde Türkiye sokakları çok hareketli olacak demektir.

Futbol Kadife Darbe Süreci

Türkiye’de futbol maçları genellikle gerilimli bir havada oynanır. Taraftarların takım tutmadaki taassup genelde düşünme mekanizmasını dumura uğratır. Taraftarlar saha içinde sloganlarla, saha dışında fiziksel olarak birbirleri ile kavga edebilirler. Bazen de kavga hem saha içinde hem de saha dışında geniş bir alana yayılabilir. Bazen de Türkiye’de sorun hâline gelebilir. Kadife darbeci beyin takımı futbol maçlarının bu özelliğinden yararlanmak ister. Taksim kadife darbe sürecinde Fenerbahçe takımını taşıyan otobüse silahlı saldırı yapılmış ve Türkiye ciddi bir şekilde gerilmişti.

Yerel seçimler öncesinde futbol maçları üzerinden ciddi bir gerilim oluşturulmak istenmektedir. Son aylarda futbol maçlarında 4 ciddi olay meydana gelmiştir:  1) Bursa’da oynanan Amedspor-Bursa Spor maçında Amedspor oyuncularına saldırılar yapılması; 2) 11 Aralık 2023’te Ankara’da oynanan MKE Ankaragücü-Çaykur Rizespor maçı sonrasında, MKE Ankaragücü Başkanı Faruk Koca’nın hakem Halil Umut Meler’e saldırması, yumruklaması ve lig maçlarının 1 hafta ertelenmesi; 3)  19 Aralık 2023’de İstanbul’da oynanan Trabzonspo-İstanbulspor maçında İstanbulspor, 2-1 yenik durumda iken maçın 73. dakikasında İstanbulspor kulüp başkanı Ecmel Faik Sarıalioğlu takımını sahadan çekmesi, “hükmen yenik sayılmaları” ve “3 puan silme cezası almaları”; 4) 29 Aralık 2023 tarihinde Suudi Arabistan Riyad’da oynanacak olan Galatasaray-Fenerbahçe süper kupa maçının ertelenmesi ile Türkiye’de laiklik, Atatürkçülük, kavmiyetçilik eksenli bir kampanyanın açılması, halkın Suudi Arabistan Büyükelçiliği’ne ve havaalanlarına futbolcuları karşılamak üzere çağrılması.[15]

Riyad’da vuku bulan olaydan sonra TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin Türkiye’ye dönüşte kendisine, Son 20 gün içinde bir kulüp başkanı FIFA hakemini dövdü, bir başkan Süper Lig takımını sahadan çekti ve Süper Kupa oynanamadı ne düşünüyorsunuz?” sorusuna verdiği cevap dikkat çekicidir: “Denk mi geldi, denk mi getirildi, bilemedim.”[16]

 Bize göre denk gelmedi denk getirildi. Futbol maçlarında meydana gelen bu 4 büyük olay, doğal olarak meydana gelmeyip bir stratejinin ürünü şeklinde birbiri ile bağlantılı bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Rastlantı yoktur. En etkili olan ise, Riyad’da oynanması gereken FB-GS süper kupa maçının, hâlâ mahiyeti tatmin edici bir şekilde açıklanmamış sebeplerle iptal edilmesidir.

Riyad’da iptal edilen süper kupa maçı, Türkiye açısından hem iç dinamikleri hem de dış dinamikleri etkilemiş; hem Türkiye içinde hem de dünyada gündem olmuş bir olaydır. Maç öncesi Riyad’da maçın yapılıp yapılmaması ile ilgili yapılan görüşmelere bağlı olarak Türkiye’de laiklik, Atatürkçülük ve Arap düşmanlığı merkezli başlatılıp sürdürülen psikolojik savaş çok etkili olmuş; Türkiye’nin değişik bölgelerinde eylemler yapılmış, Türkiye ve Suudi Arabistan yönetimleri suçlanmış, hakaretler yapılmıştır. TFF Başkanı dâhil olmak üzere büyük bir suskunluk meydana gelmiş FB Başkanı Ali Koç’a alan terk edilmiş gibidir. Taksim kadife darbe sürecinin başlangıcı olan Gezi Parkı’ndaki havaya ve Boğaziçi Üniversitesi’nde başlatılan eylemlerdeki havaya benzer bir durum meydana gelmiştir. Bu sebeple Riyad’da vuku bulan olayı, yürürlüğe sokulmak istenen kadife darbenin başlangıcı görüyor ve bu darbe sürecini futbol kadife darbe süreci diye isimlendiriyoruz. Futbol kadife darbe sürecinin başlangıç aşamasındaki lideri Ali Koç gözükmektedir. Yol boyu kimler öne çıkacak onu zaman gösterecektir.

Futbol kadife darbe sürecinin farklı boyutlarını görebilmek için süper kupa maçının oynanması sürecini değişik açılardan ele alıp değerlendirmek gerekir: Cumhuriyet’in kuruluşunun 100. yılında FB-GS süper kupa maçı niçin yurt dışında, Suudi Arabistan’da oynanmak istenmiştir? Suudi Arabistan’da maçın oynanmasında TFF ve futbol takımlarının kazançları nelerdir? Türkiye’de ve yurt dışında oynanacak maçlarda geçerli kuralları kim ve nasıl belirlemektedir? TFF ve FIFA’nın belirlediği kurallar var mı? Varsa Suud’da bunlar uygulandı mı? Uygulanması gerekmez miydi? FB ve GS Suudi Arabistan’da oynanacak maç için yetkililerle görüşmeler yapıldığı dönemde daha özel şartlar teklif ettiler mi? Ettilerse bunlar nelerdir ve bu konuda Türkiye ve Suud arasında herhangi bir mutabakat sağlandı mı? Sağlanmadıysa takımlar niçin Suud’a gittiler? Sağlandıysa maçı niçin oynamadılar? TFF ile Suud Futbol Federasyonu arasında yapılan protokol, ne zaman FB ve GS yönetimine bildirildi? Bildirildiyse takımlar neden tepki verdiler? Bildirilmediyse niçin bildirilmedi? TFF’nin bildirmeme gerekçesi nedir? FB, Protokolde yer almayan özel tişört ve pankartı niçin hazırlamış ve bunları TFF’nin ve GS’nin haberi olmadan niçin alıp Suud’a götürmüştür? Hazırladığı tişört ve pankartlarla ilgili GS yönetimine niçin haber vermemiştir? GS yönetimi bu hazırlıklara Suud’a vâkıf olmuş ise niçin tepki vermemiş, FB yönetimini sorgulamamıştır? TFF’ye sormadan, izin almadan Riyad’da söz konusu tişört ve pankartları niçin yaptırmıştır?

Maçın yapılması ile ilgili görüşmeler devam ederken, kim, hangi mekanizma, Türkiye’de, yapılan protokolde bulunmasına rağmen Suud yönetiminin; “Türk bayrakları ile sahaya çıkılmasını ve sahada İstiklal Marşı’nın okunmasını yasaklamıştır.” haberini yaymıştır? Bu yalan haber üzerine Türkiye’de kim ve hangi mekanizma büyük bir psikolojik harekât başlatmıştır? Maçın yapılıp yapılmama görüşmeleri devam ederken Atatürk’ü ve laikliği merkeze oturtarak Türkiye’de, bir Arap ve İslâm düşmanlığına endeksli propaganda yapan mekanizma ve beyin takımı kimdir?

TFF ve iktidar niçin zamanında gerekli, tatmin edici açıklamaları yapmamıştır? Türkiye- Suudi Arabistan yakınlaşması hangi bölgesel ve küresel güçleri rahatsız etmiştir? Maçın yapılmasını engellemede bu güçlerin etkisi var mıdır? Varsa bu güçler kimdir? Atatürk’ü merkeze koyarak psikolojik harekât yürüten mekanizma mahalli idareler seçimlerini mi yoksa 2028 milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini mi hedeflemektedir? Süper kupa maçının ertelenmesinin yerel seçimler ile bir ilişkisi var mıdır, varsa ne olabilir? Yoksa 2028 seçimleri için 4 yıllık bir kadife darbe sürecini mi başlatmak istemişlerdir? Bu soruları daha da artırmak mümkündür. Bunların cevabını bulabildiğimizde 2024-2028 döneminde olabilecek olayları tahmin etme imkânına sahip olacağız. Bunun için yapılan tüm açıklamaları, adil bir şekilde değerlendirmek zorundayız.

Maçın Suudi Arabistan’da Oynanması Kararını Kim Verdi?

Süper kupa maçının yurt dışında Türklerin yoğun olarak yaşadıkları ülkelerden Almanya, İngiltere, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Suudi Arabistan’dan birinde oynanması TFF tarafından öngörülmüştür. Almanya ve İngiltere iki Türk takımının maçı olması nedeniyle kabul etmemiş, Birleşik Arap Emirlikleri ilgi göstermemiştir. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, “Katar’da oynanmasına itiraz etmiş ve Suud’da oynanmasının daha uygun olacağı” görüşünü savunmuştur. Maçın Suudi Arabistan’da oynanması konusunda TFF, FB ve GS yönetimleri arasında bir mutabakat meydana gelmiştir. Büyükekşi şunu demiştir: “Ama bu Türkiye Futbol Federasyonu’nun kendi başına yaptığı bir çalışma değil. Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerinin başkanlarından olur aldığımız bir çalışma. Anlaşırsak bu iki kulübümüzün rızasıyla yapılacak anlaşmayı kamuoyuna açıklayacağız.”[17]

Federasyon başkanı, FB ve GS başkanları ile varılan sözlü mutabakattan sonra 20 Ekim 2023’te TFF, süper kupanın Suudi Arabistan’da oynanacağını resmen duyurmuştur. Bu duyurudan sonra FB ve GS yönetimlerinde işler karışıyor. 5 Kasım 2023’te FB yüksek divan kurulu toplantısında süper kupanın Suudi Arabistan’da değil Türkiye’de oynanması için bir önerge verilmiş ve muhtevası aşağıda verilen önerge kabul edilmiştir: “Cumhuriyet’in 100’üncü yılında Süper Kupa Finali’nin, Atatürk ilke ve devrimlerine karşı bir ülkede oynanması, Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu Fenerbahçe’nin tarihine, şan ve şerefine bağdaşmayacağından, finalin Atatürk Olimpiyat Stadı’nda ya da Samsun 19 Mayıs Stadı’nda oynanmasının kabulünün Yüksek Divan Kurulunun oylarına sunulmasını teklif ederiz.”[18] 

GS’de de yapılan divan kurulu toplantısında süper kupanın Türkiye’de oynanması istenmiştir ve benzer bir karar alınmıştır: “Ülkemizi sporda ileri götürmek üzere yola çıkan Ali Sami Yen ve arkadaşlarının takipçileri olarak, 100’üncü yılın kupasının, 100’üncü yıl ‘Cumhuriyet Kupası’ olarak, ecdadımızın kanıyla, canıyla, fikri ve irfanıyla kazandığı ve koruduğu Türk vatanında oynanmasını istiyoruz. Atatürk’ün evlatları olan Türk gençliğinin, karşılaşmayı sahip oldukları topraklarda izlemesi ve bu hissiyatı hangi takım taraftarı olursa olsun millet bilinciyle Cumhuriyet’imizin 100’üncü yılında Türkiye Cumhuriyeti sınırları dâhilinde yaşaması arzumuzdur…”[19]

Her iki divan kurulunun kararının merkezinde Cumhuriyet’in 100’üncü yılı dolayısıyla süper kupa maçının Türkiye’de oynanması yer almaktadır. FB divan kurulu kararında maçın Suud’da oynanmaması için gösterilen gerekçe çok daha serttir. “Atatürk ilke ve devrimlerine karşı bir ülkede oynanması, Atatürk ilke ve devrimlerinin yılmaz savunucusu Fenerbahçe’nin tarihine, şan ve şerefine bağdaşmaz.” denmektedir. Bu ifadeleri okuyan, gören TFF ve ilgili kurumlar, maçın Suud’da oynanmasına nasıl karar verebilmişlerdir? Bir provokasyon olacağını, olabileceğini nasıl görememişlerdir? Suud ile yapılan protokole rağmen FB yönetiminin yaptırdığı tişört ve pankartlardan haberleri olmamış mıdır?

Kulüplerinin divan kurullarının aldığı kararlar üzerine TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi Ali Koç ve Dursun Özbek’i aramış bir sorun olup olmadığını sormuştur: “Bir sorun var mı? Eğer bir sorun varsa paralarını iade eder, maçı Suudi Arabistan’da oynamayız.” İki başkan da hiçbir sorun olmadığını söylemişlerdir.

GS ve FB divan kurullarının aldığı kararlara rağmen TFF tarafından yapılan öneri, FB Kulübü Başkanı Ali Koç, GS Kulübü Başkanı Dursun Özbek tarafından kabul edilmiş; süper kupa maçının Riyad’da oynanmasına karar verilmiştir. Ali Koç “Almanya olmayacaksa Suudi Arabistan’ın uygun olacağını düşündük. Bize böyle söylendi, biz de ‘doğru olur’ dedik. 100’üncü yıl özelinde hatalı düşünce olduğunu gördük. Özellikle bunu isteme sebeplerimizden biri, Fenerbahçe olarak özellikle iki sebeple ısrar ettik Suudi Arabistan’da oynanması. Biri, maç takviminin cilvesi diyelim, 5 gün önce Fenerbahçe-Galatasaray derbisi olacaktı. Yıllardır biz taraftar götürmüyoruz. İstanbul’da maçta ne cereyan edecek o da belli değil. Gergin tansiyonu düşünerek Olimpiyat Stadı’nda 40 bin Fenerli, 40 bin Galatasaraylı olarak sıkıntı olabileceğini düşündük. Hatta Federasyon Başkanı ‘Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynayamayız’ dedi.”

“20 Ekim’de Federasyon açıkladı. Büyük tepkiler oluştu. Siyasi seviyede, taraftar seviyesinde tepkiler oluştu. 100’üncü yılımızda oraya gidiliyor olması… Ülkemizde olsun düşüncesi hâkimdi. Demin söylediğimiz sebeplerden dolayı zikzak çizmedik, sağlam durduk. Yüksek Divan Kurulu’nda orada oynanmasın diye tavsiye kararı çıktı; zira Galatasaray’da da benzer karar çıktı. Tahmin edersiniz ki, büyük baskı oluştu. Federasyon bizimle istişare etti. Kesinlikle federasyonun kendi başına aldığı karar değil. Galatasaray ve Fenerbahçe baskı olmasına rağmen projeye devam ettik. Hatta Galatasaray Kulübü, federasyona bir yazı yolluyor. Oynanmasın, diye. Federasyon Başkanı bizleri çağırdı ‘Ne düşünüyorsunuz?’ diye. Biz aynı noktada durduk. ‘Biz oynamayız demiyoruz ama amir olarak senin karar vermen lazım’ dendi. Federasyon bu maçın Riyad’da oynanacağını açıkladı. 30 Aralık’tı, kulüplerin ricasıyla 29 Aralık’a alındı. Futbolcularımız aileleriyle yılbaşını geçirsin, diye.”[20]

Her iki kulübün başkanları divan kurullarına rağmen bu kararda nasıl ısrar edebiliyorlar? Bu, cevaplandırılması gereken önemli sorulardan biridir. Arka planda Riyad’da uygulamaya sokulan taktik mi geliştirilmiştir. Bunun için mi divanlar, başkanların kararlarını ciddi bir şekilde eleştirmemiş ve tartışmamıştır?

TFF’nin takımlarla yaptığı ön mutabakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’a aktarılarak bilgilendirilmiş ve onayı alınmıştır.[21] Federasyon ile FB ve GS yönetimleri arasında oluşan mutabakattan sonra TFF ile Suudi Arabistan Futbol Federasyonu arasında 10 Ekim’de bir protokol imzalanmış; maçtan 10 gün önce de Futbol Federasyonu’ndan yetkililer Suudi Arabistan’a giderek federasyon yetkilileri ile görüşmeler yapmışlardır.

Maçın Suud’da Oynanmasındaki Ana Amaç: Kulüplere Maddi Destek

TFF’nin maçın Suud’da oynanmasını istemesindeki ana amacı kulüplere para kazandırmak, gelir sağlamak, ekonomik durumlarını düzeltmektir: “TFF olarak Türk futbolunun ekonomisini güçlendirmek ve kulüplerimize alternatif gelir kaynakları oluşturmak amacıyla çok önemli projeler üzerinde çalıştığımızı daha önce de ifade etmiştik. Bu vizyonla tekrar altını çizerek hatırlatmak isteriz ki kulüplerimize gelir getirmesi amacıyla Turkcell Süper Kupa’nın yurt dışında oynanması projesi ve yetkisi Türkiye Futbol Federasyonu’na aittir.”[22]

TFF, Suudi Arabistan ile 4 buçuk milyon dolarlık bir anlaşma yapmıştır. Anlaşmaya göre paranın yüzde 20’si Futbol Federasyonu’na geri kalanın yüzde 60’ı süper kupayı kazanan takıma ve yüzde 40’ı kaybeden takıma verilecektir. Maçtan önce Suudi Arabistan, takımlara 1 milyon 300 bin dolar aktarmıştır. Geri kalan kısım maçın sonucuna göre takımlara verilecektir.

Futbol Maçlarında Geçerli Olan Kurallar

Hem ülke içinde hem de ülke dışında oynanacak maçlarda TFF ve FIFA’nın belirlediği kurallar geçerlidir.  Konumuz açısından ilgili FIFA ve TFF maddeleri şunlardır: “Kural 1 Oyun Alanı, 13. Logolar ve Amblemler; Kural 4: Oyuncuların Ekipmanları, 2. Zorunlu Ekipmanlar; 5. Sloganlar, İfadeler, Görseller ve Reklamlar; Prensipler; Kuralın Yorumlanması.” Madde 2 Amaç: 1-TFF’nin amaçları (1c-1f, 1k-1m); Madde 4- Dostane ilişkilerin teşvik edilmesi (4.2); Madde 6 Futbol Oyun Kuralları; Madde 7 TFF organlarında ve kurullarında görev alanların ve yetkililerin davranışı; Madde 11 Üyeliğe Kabul (3a); Madde 13: Üyelerin yükümlülükleri (1a,1d,1e,1k); Madde 15: Üyelikten ihraç(1b); Madde 58 Disiplin Cezaları (1); Madde 63 Hukuk Kurullarının Yetki Alanı 2,3); Madde 72 Müsabakalar (2); Madde 80 Beklenmeyen olaylar ve mücbir sebepler (2).”[23]

Yurt dışında yapılacak maçlar için maçtan birkaç hafta önce FIFA ve oynanacak ülkenin federasyonu ile iletişime geçilip genel kurallara ek yukarıdaki kurallarla çatışmayacak özel kurallar isteniyorsa bir mutabakata varılmaktadır. Öngörülen kurallarda bir mutabakat sağlanmış ise maçın yapılması için anlaşma yapılmaktadır. Daha sonra, son dakikada yeni bir kural, şart koşmak, koymaya kalkmak TFF ve FIFA yönetmeliklerine aykırıdır.

Genelde yapılan görüşmelerde varılan mutabakat kapsamında şu hususlar yer almaktadır: “Maçın oynanacağı stadyum, saati, hakemi, giyilecek formalar, formalarda yer alacak semboller, resimler, yazılar, …maç öncesi seremonisi, maç oynanmadan önce konser yapılacaksa, konserin nasıl ve hangi saatte yapılacağı, … bunların hepsinin planlanması, kameramanların nerede duracağı, top toplayıcıların kaç kişi olacağı vb.”

Riyad’da oynanacak süper kupa maçında TFF-GS-FB-Suud Futbol Federasyonu-FIFA arasında nasıl bir mutabakata varılmıştır? Varılan mutabakat metninde ne vardır? O mutabakat metninde “Atatürk resimli formalar”, “Ne mutlu Türk’üm diyene!” ve “Yurtta sulh cihanda sulh” yazılı pankartlar kabul edilmiş miydi? Bunlar mutabakat metninde var mıydı? Bunlar mutabakat metninde yok idiyse son dakikada bunları gündeme getirmenin manası ne idi? Bunlar olmazsa olmaz, diyenlerin aklı daha önce nerede idi? Yoksa niyetleri baştan farklı bir senaryoyu hayata geçirmek mi idi?

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi’nin yaptığı açıklamada bu konuya özel olarak yer verilmekte; maçtan bir iki hafta önce ilgili birimler arasında gerekli mutabakat sağlandığı ifade edilmektedir: “TFF süper kupa finali için Fenerbahçe ve Galatasaray kulüplerine ek gelir sağlama önerisinde bulunmuş ve bir teklif hazırlamıştır. İki kulüp başkanı, Ağustos 2023’te Süper Kupa finali için TFF’ye vekâlet vermiştir. 2023 Turkcell Süper Kupa müsabakasının, en iyi teklifi veren Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da oynanması, tamamen kulüpler ve TFF tarafından ortak bir kararla belirlenmiş ve organize edilmiştir. Ortak kararın ardından maçın 29 Aralık 2023 tarihinde, TSİ 20.45’te oynanması planlanmıştır.

Maç organizasyonun öncesinde TFF ile Suudi Arabistanlı yetkililer arasında sahada ve tribünlerde uyulacak kurallara ve esaslara ilişkin 20 Ekim 2023’te bir protokol üzerinde mutabakata varılmıştır. Sözleşmede FIFA, AFC, UEFA ve diğer uluslararası futbol düzenleyici ve yönetici kuruluşların kurallarının geçerli olacağı belirtilmiştir.

TFF ve Suudi Arabistan yetkilileri, söz konusu müsabakanın bir millî maç olmamasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı olması dolayısıyla İstiklal Marşı okunması ve Türk bayraklarının kullanılmasına yönelik uzlaşıya varmışlardır.

Kulüpler, maçın hemen öncesinde takımların sahaya ısınmak için Mustafa Kemal Atatürk tişörtleriyle çıkma ve üzerlerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerinin yazılı olduğu pankartlarla çıkma taleplerinin TFF ile Suudi yetkililer arasında daha önceden yapılan protokole eklenmesini talep etmişlerdir.

Suudi Arabistanlı yetkililer, daha önce TFF ile yaptıkları anlaşmayla uluslararası yönetmelikler ve düzenlemeleri gerekçe göstererek maçın hemen öncesinde bu talepleri mevcut protokole eklemeyi kabul etmemiştir.”[24]

“Suudi Arabistan’la yapılan protokole göre Türk bayrağı açılacak. 60 metre uzunluğundaki Türk bayrağı altına 60 kişi girerek sahaya çıkacak, İstiklal Marşı okunacak. Sahada Süper Kupa ile Fenerbahçe ve Galatasaray bayrakları da açılacaktır.”

26 Aralık’ta Ali Koç’un Yeni Pankart ve Forma ile Sahaya Çıkma İsteği

Ali Koç, 26 Aralık 2023’te Riyad maçına “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” pankartı ve üzerinde Atatürk resmi olan ve arkasında pankartta yazan sözün bulunduğu forma ile çıkacaklarını TFF’ye bildiriyor ve fakat GS yönetimine bildirmiyor. Bu forma ve pankartları Türkiye’de hazırlayarak Suud’a götürüyorlar. Ali Koç ayrıca Fenerbahçe’nin U-19 Futbol Takımı’nı da Riyada götürmüş ve aynı formalarla onların da sahaya çıkacaklarını öngörmüştür.

GS yönetimi FB yönetiminin yaptığı bu değişlikleri, Suud’da öğrenmiştir. Ali Koç’un yaptığı çıkış üzerine GS Başkanı Dursun Özbek “bizi Atatürk’e karşı gösterecek bu” diyerek Riyad’da pankart ve forma temin etmiştir.[25] GS yönetimi de maçın FB’nin teklifine uygun olarak oynanmasını istemiştir. GS’nin sahaya çıkacağı pankart ise “Ne mutlu Türküm diyene” pankartıdır.[26] 

Bunun üzerine TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi; Galatasaray Başkanı Dursun Özbek ve Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’ın da katıldığı bir kriz masası kurmuş ve Suudi Federasyonu ile temasa geçilmiştir.[27] Suudi Federasyon yönetimi, son dakikada yapılan bu tekliflerin, FİFA kurallarına aykırı olduğunu belirterek reddetmiştir. “Ali Koç daha sonra “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” pankartı ile çıkmamayı kabul etmiş ama Atatürk resminin olduğu formayla çıkma konusunda ısrar etmiştir.” Bu aşamada GS Başkanının tavrının ne olduğu konusunda hiçbir açıklama söz konusu değildir. Riyad’daki eylemin tek kahramanı Ali Koç olmuştur.

Bu gelişmeler üzerine Suudi Arabistan’daki süper kupa maçının organizatörlerinden Riyadh Season yaptığı açıklamada, maçın kapsamı dışında slogan kullanılmasının uluslararası futbol yönetmeliklerine aykırı olduğuna vurgu yapmıştır: “Maçın kapsamı dışında herhangi bir slogan olmaksızın yapılmasını gerektiren uluslararası futbol yönetmelikleri ve düzenlemelerine uygun olarak zamanında yapılmasını dört gözle bekliyorduk. Türkiye Cumhuriyeti’nin millî marşının çalınması ile stadyum içinde ve tribünlerde Türk bayraklarının sergilenmesi konusunda anlaşmaya vardık. Bu anlaşmaya rağmen, iki takımın anlaşmaya uymaması üzücü oldu ve bu da maçın yapılamamasına yol açtı.”[28]

Neticede son gün operasyonu ile, oynanabilecek bir oyun iptal edilmiş ve Ali Koç, Türkiye’de Atatürk’ü ve laikliği savunan bir kahraman olarak hava alanında karşılanıp övülmüştür. Gerek Ali Koç ve gerekse FB Kulübünün yaptığı açıklamalar, Atatürk ve laiklik üzerinden yeni bir ‘kahraman’ üretmek amaçlıdır. Çok tecrübeli olan futbol kulüpleri Suud’la yapılan protokolü vaktinde istememesi, muhtevasının ne olduğunu öğrenmemesi yanlış değil midir, anormal değil midir? Ne yazık ki Ali Koç’un ve FB yönetiminin aklına gelmemiştir: “Ülkemiz, Cumhuriyetimiz, ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk ve milletimiz, ülkemizin tüm spor kulüpleri gibi Fenerbahçe’mizin de üstün değerleridir. Biz bu değerleri kupaların, sportif rekabetin, maddi beklentilerin, siyasetin, kısaca her şeyin üstünde tutarız. Süper Kupa finali öncesinde yaşanan aksaklıklar tartışmaya açık olmayan değerlerimizle ilgili hassasiyetimiz nedeniyle yaşanmıştır, bunun ötesinde herhangi başka bir sebebi ve amacı yoktur.” [29]

Ali Koç ise “Protokol bilgisi bize verilmedi. Planlama yanlış yapılmış” diyerek şunları söyledi: “Atatürksüz 100’üncü yıl olmaz. İstiklal Marşı krizi yaşanmadı. Protokol bizde yok. Federasyon’a hafta içinde bir mektup yazarak protokolü rica ettik. Sadece protokolü değil maç gününe kadar olan kriz sürecinde yazışmaları istedik. Bizimle federasyon arasında yapılmış hiçbir anlaşma yok. Sürecin çok amatörce yürütüldüğü konulardan bir tanesi bu. Bizim de talep aklımıza gelmedi, doğruya doğru konuşalım. Federasyon ile bir firma arasında sözleşme var. Bu sözleşmeyi biz görmedik. Bizim gördüğümüz hiçbir sözleşme yok.”

Kulüplerimize yönelik “şöyle protokol var, bunlara izin veriyor, vermiyor.” diye bir şey söz konusu değil. …Ama kulüplere gelen hiçbir bilgilendirme yok… TFF’de bir protokol var ama biz bilmiyoruz. İstedik, ‘gizlidir veremeyiz, gelin gösterelim.’

Tişörtle çıkmak istediğimizi söyledik, onayı aldık. Biz çarşamba günü sabah yazı yazdık. Dedik ki ‘ısınmaya bu tişörtle ve bu pankartla çıkacağız’, cevap alamadık. Ertesi gün uçağa binerken bir daha sorduk.

27 Aralık’ta gönderiyoruz yazımızı, cevap gelmedi. Üstüne gittik. Federasyon ‘Dışişleri’nden cevap bekliyoruz’ dedi. Uçağa bindik, bir daha sorduk. Sözleşme nasıl kim neye karar vermiş, bilmiyoruz. “Bizim son dakika dayatmamız söz konusu değil. Her şey normal seyrinde devam ediyor, diye biliyoruz. Bize bir kere deseler şu, şu, Suudi tarafından kabul edilmiyor. Ona göre organize oluruz veya orada maçı oynamayız, gitmeyiz. Biz bunu maça saatler kala öğrendik. Veya sıkıntının farkında oraya gider çözeriz, maçı oynarız düşüncesi bende olası. Cuma günü pankart bastırdılar. Her şey önceden planlanmışsa niye ihtiyaç var. Yine bize yazıyla gelen çocuklarımızın çıkacağı tişörtün programdan kaldırıldığını öğrendik.

Atamızın sözünü gündeme getiriyorum; ‘Yurtta sulh cihanda sulh’. Hatta o pankartı İngilizce çıkmak istiyoruz. Bizim için o pankart olmazsa olmaz da değil, işin ekstrası.  Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yılı TFF’nin 100. yılı Atatürksüz, Cumhuriyetsiz kutlama aklımızın ucundan geçmedi. Meğerse Suudi yetkililer talepleri reddetmiş. Federasyondan bahsediyorum.”[30]

Kulüp başkanı ve iş adamı Ali Koç’un ve kulübün diğer yöneticilerinin, avukatlarının, zamanında belgeleri, sözleşmeleri istemek akıllarına gelmeyecek, son dakikada akıllarına gelip soracaklar ve isteyecekler. Bunda bir terslik yok mu? TFF’nin ve FIFA’nın oyun kurallarını bilmeyecek kadar bilgisiz olmaları mümkün mü? Pek çok avukatı olanlar, bu kuralları nasıl bilemezler? Kaldı ki Ali Koç’un yaptığı açıklamalarda ciddi tezatlar vardır.

Türkiye’de Yürütülen Psikolojik Harekât

Gençlik ve Spor Bakanı, TFF Başkanı, FB ve GS Başkanlarının saatler süren toplantı sonucunda Riyad’daki süper kupa maçının Riyad’da yapılması iptal edilmiştir. Dikkat çekici olan Riyad’da sorunu çözmek için toplantı yapılırken, “Suudlar Türk bayrağının açılmasına”, “İstiklal Marşı’nın okunmasına izin vermiyorlar” merkezli yüksek yoğunluklu bir psikolojik harekâtın Türkiye’de başlatılmış olmasıdır.

Kadife darbelerin ruhuna uygun şekilde başlatılan bu psikolojik harekâtın sonucunda kitleler sokağa davet edilmiş, başta Suudi Arabistan olmak üzere tüm Araplara hakaret edilmiştir. Böyle bir harekâtın sonucunda Türkiye vatandaşı olan Araplara, dolaylı bir şekilde hakaret edilmiş ve aşağılanmışlardır. Suriye göçmenleri dolayısıyla inşa edilmeye başlanılan Arap-Türk fay hattına yeni bir enerji yüklenmiştir. Bununla da kalınmamış merkeze laiklik, Atatürkçülük konarak psikolojik harekât daha da derinleştirilip yaygınlaştırılmıştır. Anlaşılan o ki çıkarılan kriz, maçtan haftalar öncesi Türkiye’nin karanlık mahfillerinde yapılan gizli toplantılarda alınan kararlar ve Suudi Arabistan yönetimine ve FIFA’ya zamanında bildirilmeyen değişiklikler, kadife darbe sürecinin başlatılması için ustaca oynanan bir oyunun sonucudur. 

Siyasi Parti Liderlerinin Söylemleri

Süper kupa maçının Riyad’da yapılamayıp ertelenmesi sonrasında gerek Erdoğan’ın gerekse Bahçeli’nin konuşmalarında FB Başkanı Ali Koç’a hiç yer verilmemiş ve fakat CHP eleştirilmiştir. Erdoğan şöyle demiştir: “Biz futbol başta olmak üzere Türk sporunun tartışmalarla değil, başarılarla gündeme gelmesini arzu ediyoruz. Hangi sebeple olursa olsun sporun günlük siyasi rekabetin mezesi hâline getirilmesi yanlıştır, hatalıdır, sporumuza hiçbir faydası yoktur. Dün geceden itibaren muhalefet partilerinin yaptığı açıklamaları istismar siyasetinin yeni örnekleri olarak görüyoruz. Türkiye’nin ve Türk milletinin onurunu, haysiyetini, şerefini bizim nasıl savunduğumuzu CHP bilmese de tüm dünya çok iyi biliyor. CHP ve şürekâsı ders vermeyi bıraksınlar, şayet samimiyseler gitsinler önce bölücü örgütün uzantısı ittifak noktalarından hesap sorsunlar. Bu konuda yapılması gereken ne varsa, hangi adım atılması gerekiyorsa onu yapmaktan çekinmedik, çekinmeyiz.”[31] MHP lideri Bahçeli ise şöyle konuşmuştur: “Hayatın her alanına provokasyon yatırımı yapan, millî ve manevi hassasiyetlerimizi kanatmak pahasına kaşıyan, bilhassa Türk sporunu kirli amaç ve arzularına alet etmek için sürekli faal hâlde bulunan kim ya da kimler varsa bu kapsamda hangi çevreler hamle üstüne hamle peşinde koşuyorsa bilinmesini özellikle isterim ki alayının karşısında sapasağlam durmaya 2024 yılında da azimle devam edeceğiz.”[32]

CHP, İyi Parti liderleri ise Suudi Arabistan maçın oynanmamasını sağlayan FB ve GS yöneticilerine teşekkür etmişlerdir:[33] Özgür Özel “Fenerbahçe ve Galatasaray, Suudi yönetimiyle Mustafa Kemal Atatürk üzerinden pazarlık yapanlara karşı Türkiye’nin onurunu korumuştur.” “Tüm halkımızı, İstanbul’a dönüşlerinde Atatürk fotoğrafları ve Türk bayraklarıyla takımlarımızı karşılamaya davet ediyorum.” demiştir. Meral Akşener ise şöyle konuşmuştur: “Türk milletinin Atatürk sevgisini ölçmeye çalışanlara karşı Cumhuriyetimizin muhafızlığını yapan Galatasaray ve Fenerbahçe’yi yürekten kutluyorum. Her Türk’e yakışanı yaptınız, hepimizi gururlandırdınız!”

CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçiliği önüne Türk bayrağı ve Atatürk posteri astırdı. Sosyal medyadan “Suudi Arabistan Büyükelçiliğinin bulunduğu sokağı bayrağımız ve Atatürk posterleriyle donatıyoruz. Ne mutlu Türküm diyene.” açıklamasını yapmıştır. Aynı şekilde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı da Beşiktaş’ta bir eylem çağrısı yapmıştır. Böyle bir maçın Suudi Arabistan’da oynanmasına zamanında karşı çıkmayanlar, olaylar sonrasında, hiçbir sorgulama yapmadan bu açıklamaları yapmaları gerçekten adil midir? Maçın Suudi Arabistan’da oynanması tartışmaları yapılırken sürece müdahale edip maç şartları ile ilgili görüş bildirseler, yeni şartlar ortaya koysalardı daha iyi olmaz mıydı?

Rakiplerini yıpratmak için her türlü malzemeyi kullanma hastalığından kurtulmadıkça, bu ülke bedel ödemeye devam edecektir. Erdoğan ve Bahçeli’nin açıklamalarında dikkat çeken en önemli konu Ali Koç’un hiçbir yerde isminin geçmemesidir. Daha ziyade CHP hedefe konmuştur. Oysa provokasyonun en önemli aktörü Ali Koç’tu. Gerek Erdoğan gerekse Bahçeli yaptıkları konuşmalarda 28 Şubat’ı andıran hareketlerden ve Gezi Parkı’na benzer eylemlerden bahsetmişlerdir. Acaba Ali Koç’u muhatap almamalarındaki ana neden, onu yeni kadife darbe sürecinin lideri konumuna yerleştirmemek olabilir mi? Muhatap alsalardı muhtemelen yeni dönemin önemli muhalefet unsurlarından biri olabilirdi. Nitekim Ali Koç Riyad’da olanları anlatmak üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan randevu istemiş, Erdoğan kendisine randevu vermemiştir.

 Kadife Darbelerde Uluslararası Kamuoyu Faktörü

 Kadife darbelerin en önemli unsurlarından biri dış dinamikler, bunların içinde de dünya kamuoyunda yer alabilmek, gündemde kalabilmektir. FB ve GS başkanlarının, divan kurullarının muhalefetine rağmen maçın Riyad’da oynanmasını sağlamaları, yapılacak provokasyonun dünya kamuoyunun gündeminde çok rahat bir şekilde yer alabileceği olgusundan dolayı olabilir. Nitekim Süper Kupa maçı kriz çıkarılıp maç ertelenince dünya medyasında olay, yerini almıştır: “Türkiye derbisinde büyük tartışma…” (Almanya, Bild), “Türk futbolunda yeni karışıklık: Galatasaray ve Fenerbahçe, Riyad’daki Süper Kupa karşılaşmasının başlamasına dakikalar kala oynamayı reddetti.” (Mundo Deportivo, İspanya); “Fenerbahçe ve Galatasaray, Suudi hükûmetiyle yaşanan anlaşmazlık nedeniyle Süper Kupa maçına çıkmayı reddetti.” (Record, Polonya); “Galatasaray-Fenerbahçe arasındaki Süper Kupa maçı iptal edildi.” (Lequipe, Fransa); “Riyad’da Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki İstanbul derbisi iptal edildi” (La Gazetta Dello Sport, İtalya); “Türk kulüpleri Süper Kupa finali için sahaya çıkmayı reddetti.” (Voetbal International, Hollanda).[34]

 Sonuç: Futbol Kadife Darbe Sürecinin Ana Hedefi 2028 Seçimleridir

 Kadife darbeler seçim endeksli 4-5 yıllık bir dönemi kapsayan strateji üzerine oturtulmuşlardır.   O sebeple futbol kadife darbe sürecinin ana hedefi 31 Mart 2024 seçimleri değildir.  Bu seçimler yeni taktiklerin deneneceği bir deney tahtası, satranç tahtası olabilir. Yeni kadife darbenin hedefi Erdoğan sonrasının şekillendirilmesine dönüktür. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gezi Parkı olaylarına zaman zaman atıfta bulunmasının sebebi de bu olabilir. Erdoğan’ın yerel seçimler sonrası için yaptığı değerlendirme bize göre yeni kadife darbe olgusu ile alakalıdır: “Gezi olaylarındaki sokak terörü bunun örneklerinden biriydi. Şimdi de aynı oyunun bir tarafıyla yabancı düşmanlığı, diğer tarafıyla ülkemizin sembollerine ve milletimizin mukaddes değerlerine yönelik saldırılar üzerinden yeniden sahnelenmeye çalışıldığını görüyoruz.” [35] “Son günlerde sık sık karşımıza çıkmaya başlayan 28 Şubatvari müsamerelerin gerisindeki güçleri de niyeti de hevesi de gayet iyi biliyoruz.” “…Maalesef ülkemizde bu senaryolarda figüranlık yapmaya hevesli kesimler de hiç eksik olmuyor.” [36] “Her seçim dönemi gibi 31 Mart’ta da milletten alamadıkları desteğin acısını, kargaşa ve kaos çıkartarak gizlemek isteyenler olabilecektir. Seçim sürecinde diğer vakitlere göre biraz daha sertleşen rekabeti, ülkeyi karıştırmak için kullanmak isteyenler de olacaktır.”[37]

Ali Koç’un Riyad’da futbol üzerinden başlattığı süreci, Taksim kadife darbe sürecinde yaptıklarını da göz önüne alıp değerlendirmek gerekmektedir. Koç’un daha uzun vadeli bazı hedefleri olabilir. Nitekim CHP Genel Başkanlığına, hatta 2028 yılında Cumhurbaşkanlığına oynadığına ilişkin bazı bilgiler medyada yer almaya başlamıştır: “Ali Koç, spordan ziyade bir politikacı gibi hareket ediyor. Suudi Arabistan’da oynanacak süper kupa finali sürecinde tam bir politikacı gibi hareket etti. Planlı, programlı, oldukça Makyavelist ve provokatif bir operasyon yaptı. Ali Koç, Fenerbahçe’yi şampiyon yaptığı anda, CHP Genel Başkanlığına adaylığını açıklayacak. Akabinde de 2028 Cumhurbaşkanlığı adaylığı süreci başlayacak… Ali Koç’u 2028 başkanlık seçimlerine hazırlıyorlar. Ali Koç’u, Erdoğan sonrasına hazırlıyorlar. Her şey Fenerbahçe’nin şampiyon olmasına bağlı.”[38]

  Medyada çıkan bu haberlerle ilgili -takip edebildiğimiz kadarıyla- bugüne kadar kendisi tarafından herhangi bir tekzip yapılmamıştır. Bu iddianın doğru olup olmadığı önümüzdeki günlerde, kadife darbe sürecinin değişik aşama ve evrelerinde ortaya çıkacaktır. Konu ile ilgili Ali Koç Cumhurbaşkanından randevu talep etmiş ve fakat kendisine randevu verilmemiştir. Koç bu girişimi ile önümüzdeki dönemin liderliğini üstlenmeyi arzulamış olabilir. Randevu verilmemesinin temelinde bu ihtimalin bulunması yüksektir. Birinci nesil kadife darbelerde iktidara getirilecek liderin önderliğinde kadife darbe süreci yürütülmüş ve şekillendirilmiştir. Arap Baharı ile Taksim ve Boğaziçi kadife darbe süreçlerinde iktidar yapılacak bir lider ortaya çıkmamış ya da çıkarılmamıştır. Sürecin değişik evrelerinde farklı şahıslar etkin olmuş, önde gözükmüştür. Yukarıda son zamanlarda Türkiye’de vuku bulan olaylar zincirini göz önüne aldığımızda, Ali Koç ya da başka bir isim 2028 yılına kadar bütün süreçlerde etkin bir şekilde rol almaya başlarsa muhtemelen lider yapılmak istenen şahıs o olacaktır. 2028’e yönelik kadife darbe sürecinin başlangıç aşamasındayız.

Şer İttifakı’nın bu pis oyunu, stratejisi uzun vadeli, uzun soluklu, daha kapsamlı, kuşatıcı bir stratejinin uygulamaya sokulması ile çok rahat bir şekilde bozulabilir. Şer İttifakı’na karşı şuurlu geniş bir cephe kurmak gerekmektedir. Bunun için öncelikle ülke içinde, sonra da bölgede birlik ve beraberliği sağlayacak, derleyici, toparlayıcı, gerilim düşürücü politikalar üretip uygulamaya sokulmalıdır. O sebeple tüm gönüllü kuruluşlarımızın hep birlikte güneş sistemi modelini gerçekleştirmesi, ayrı gezegenler olarak hareket etmemesi gerekmektedir. O takdirde Allah’ın yardımı gelecek tüm tuzaklar paramparça olacaktır. “Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen vardır.” (14 İbrahim 46) Bunun için de Allah’ın yardımını hak edecek bir mümin, bir millet ve bir ümmet olmalıyız.

[1] G. Sharp, Diktatörlükten Demokrasiye Kurtuluş İçin Teorik Bir Çerçeve, ABD, The Albert Einstein Enstitüsü, Dördüncü Baskı, Mayıs 2010, s. 10-16.

[2] Srdja Popovic, Matthew Miller, Devrim Planı, Diktatörleri Devirmek, Paloma, 1. Baskı, İstanbul, 2015, s. 11-31; 70-84; 98-100; 138-139; 147-148; 153-154; 169-170; 180-182.

[3] G. Sharp, age., s.10-36; 77-85. Burhanettin Can, “Yeni Bir Kadife Darbe Süreci-1: Arka Plan”, Umran, Mayıs 2017.

[4] G. Sharp, age., s. 10-36. Srdja Popovic, Matthew Miller, age., s. 160-162.

[5] G. Sharp, age., s. 10-36.

[6] G. Sharp, age., s. 10-36.

[7] G. Sharp, age., s. 10-36.

[8] G. Sharp, age., s. 10-36.

[9] Nevzat Çiçek, “PKK’nın Yeni Stratejisi: ‘Şehir Gerillacılığı’”, Timetürk, 8 Eylül 2015. M. Güven Önenli, “PKK: 31.07-10.08.2015 Dönemi Eylem Analizi”, 21.yüzyıl Enstitüsü 12 Ağustos 2015.

[10] Srdja Popovic, age., s. 83-84.

[11] KCK Örgütlenme Modeli ve Amacı, SDE Raporu, Ankara, Temmuz 2011.

[12] Emre Kongar, “2024 Sürekli Direniş Yılı”, Cumhuriyet, 02 Ocak 2024.

[13] Çiğdem Çıdam, “AKP, Gezi’yi Halâ Büyük Bir Tehdit Olarak Görüyor” https://bianet.org/haber/dr-cigdem-cidam-akp-geziyi-hala-buyuk-bir-tehdit-olarak-goruyor-290587

[14] Çiğdem Çıdam, ags.

[15] https://spor.haber7.com/futbol/haber/3379089-turk-futbolunda-20-gunde-uc-olay-mehmet-buyukeksiden-flas-gondermehttps://www.yenisafak.com/gundem/ali-koc-hep-provokasyon-pesinde-biktik-senin-krizlerinden-4591354

[16]  https://spor.haber7.com/futbol/haber/3379089-turk-futbolunda-20-gunde-uc-olay-mehmet-buyukeksiden-flas-gonderme

[17] https://www.diken.com.tr/fenerbahce-ve-galatasaraydan-super-kupa-cagrisi-turkiyede-oynansin/

[18] https://www.diken.com.tr/fenerbahce-ve-galatasaraydan-super-kupa-cagrisi-turkiyede-oynansin/

[19] https://www.diken.com.tr/fenerbahce-ve-galatasaraydan-super-kupa-cagrisi-turkiyede-oynansin/

[20]  https://www.haberturk.com/son-dakika-haberi-fenerbahce-baskani-ali-koc-aciklamalarda-bulunuyor-canli-3651301-spor?page=11

[21]  https://www.yenisafak.com/spor/super-kupa-skandalinin-bilinmeyenleri-tff-suudi-arabistan-ve-kulupler-ucgeninde-neler-oldu-4591160

[22]  https://www.diken.com.tr/futbol-federasyonu-fatih-altayliyi-yalanladi/

[23] IFAB, Oyun Kuralları 23/24; www.theifab.com

[24]  https://www.iletisim.gov.tr/turkce/haberler/detay/super-kupa-final-macina-iliskin-yasanan-gelismeler-hakkinda-bilgilendirme

[25] İsmail Zelvi, “Gizli El”, Milat, 1 Ocak 2024, “Süper Kupa”, Milat, 29 Ocak 2024.

[26]  https://www.yeniakit.com.tr/haber/amacin-ne-ali-koc-ingiliz-oyunuyla-suudilerle-turkiyenin-arasini-acmakmi-1817419.html

[27] https://www.takvim.com.tr/spor/2023/12/30/galatasaray-fenerbahce-super-kupa-maci-neden-ertelendi-iste-riyadda-yasananlarin-perde-arkasi/13

[28]  https://www.sondakika.com/spor/haber-surec-nasil-bu-noktaya-geldi-iste-10-soruda-16680468/

[29]  https://spor.haber7.com/fenerbahce/haber/3379408-fenerbahceden-aciklama-tartismaya-acik-olmayan-degerlerimiz

[30]https://www.haberturk.com/son-dakika-haberi-fenerbahce-baskani-ali-koc-aciklamalarda-bulunuyor-canli-3651301-spor?page=11

[31] https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/150661/-turkiye-nin-kultur-sanat-iklimi-mutlaka-hak-ettigi-seviyelere-ulasacaktir-

[32]  https://www.yenisafak.com/gundem/mhp-lideri-devlet-bahceliden-super-kupa-cikisi-provokasyon-yatirimi-yapiyorlar-4591351

[33] https://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/siyasilerden-super-kupa-tepkisi-ataturk-ulkemizin-ortak-ve-1011967

[34]  https://www.takvim.com.tr/spor/2023/12/30/galatasaray-fenerbahce-super-kupa-maci-neden-ertelendi-iste-riyadda-yasananlarin-perde-arkasi/13

[35] https://t24.com.tr/haber/milletimizi-bolmek-ve-kiskirtmak-icin-sayisiz-denemeye-sahit-olduk-diyen-erdogan-gezi-olaylarindaki-sokak-teroru-bunun-orneklerinden,1146168

[36]  https://www.odatv4.com/guncel/erdogan-sert-cikti-8-subatvari-musamereler-120020769

[37] https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/150719/-turkiye-yuzyili-ni-bizden-sonraki-nesillere-birakacagimiz-en-buyuk-miras-olarak-goruyoruz-

[38] Galip İlhaner, “​Ali Koç CHP Genel Başkanlığına oynuyor”, Milat, 2 Ocak 2024.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir