Küresel Satranç Tahtasında Piyon Olarak Kullanılmamak İçin KARDEŞ OLABİLMEK

2
0

Türkiye’de her darbeden sonra tarihte yapılmış ne kadar üzeri küllenmiş tartışma veya ihtilaf konusu varsa gündeme taşınıp İslâmî camia çatıştırılmak, düşman kamplara bölünmek ve çatışmanın sonunda yorgun savaşçı durumuna düşürülmek istenmiştir. Bunun en canlı örneği 12 Eylül 1980 darbesinden sonra yaşanmıştır. O gün tartışmaya samimiyetle atılanlar, her nedense sorunları açıklığa kavuşturamamışlar, tartışmanın çözüme kavuşturulmadan gündemden düşmesine de tepki vermemişlerdir. Bu tecrübeyi çok canlı yaşayan, birbirine küsen, kırılan bir nesil bugün yaşamaktadır.

15 Temmuz 2016 FETÖ Askerî Darbe teşebbüsünden sonra da benzer bir durum yaşanmaktadır. FETÖ’nün özel durumundan dolayı tartışma, tarikatlara, cemaatlere ve fertler bazına indirgenmiştir. Bir taraftan her geçen gün tartışma Allah, Kur’an ve Peygamber düzleminde yapılarak, insanların Deizme hattâ Ateizme kaymasına, yönelmesine sebebiyet verecek bir zemin hazırlanmaktadır. Diğer taraftan sorumluluk sahibi konumunda olan birileri, değişik alanlarla ilgili ihbar ve söylemleri ile camia arasında kin, nefret ve düşmanlık yaymakta ve güven bunalımına sebebiyet vermektedirler.

Bunlar tesadüf müdür?

Doğal olarak meydana gelen bir durum mudur?

Yoksa küresel satranç tahtasında İslâm’a ve İslâm dünyasına dönük bir stratejinin uygulanmasının doğal sonucu mudur?

Özellikle son günlerde, “Özel bir kayıt ortamında, özel bir gruba yapılan bir konuşmanın (40-45 dakikalık), aradan belli bir zaman geçtikten sonra, “Allah, Kur’an ve Peygamber muhtevalı belli bir bölümünün” alınarak (2,5 ve 9 dakikalık iki ayrı kayıt) sosyal medyanın farklı platformları üzerinden servis edilmesi, çok ciddi tartışmaların başlatılmasına sebep olmuştur. Medya, sosyal medya ve özel sosyal medya platformlarında, konuşmanın muhtevasından ziyade, ilgili şahsa karşı gösterilen tepkiler üzerinden tartışmanın yapılmış olması son derece yanlış olmuştur.

Tecrübe, bize bu tür durumların öncelikle şu boyutlarda ele alınıp değerlendirilmesinin doğru olduğunu öğretmiştir:

  1. Amaç Nedir?
  2. Muhteva nedir?
  3. Zaman ve mekân Uygun mudur?
  4. Kime / neye fayda ve zarar vermektedir.
  5. Doğal mı yoksa bir şer ittifakının strateji ve taktiklerinin sonucu mudur?

11 Eylül 2001’de ABD’deki İkiz Kulelerin, ABD derin devleti tarafından vurulmasından sonra, El Kaide’den dolayı önce Afganistan ardından Irak’ın işgal edilmesi ile birlikte “21. Asır ABD Asrı Olacak Projesi”, “Büyük Ortadoğu Projesi”, “Büyük İsrail Projesi”, “Küresel Siyonist Devlet Projesi”,” Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi”, “Dünya Nüfusunun Azaltılması Projesi”, “Kaos Teorisi Projesi ve “İslâm’ın İslâm’la Savaşması Projesi” gibi projeler, öncelikli olmak üzere yürürlüğe sokulmuştur. Ayrıca El Kaide ve İŞİD (DEAŞ) üzerinden Cihat ile Kıtal kavramları özdeş kılınarak “Kur’an’ın yeniden yorumlanması” tartışması başlatılmıştır. Aynı zamanda, bu amaçla, değişik İslâm ülkelerinden “50 civarında ilahiyatçı ABD’ye davet edilerek Kur’an üzerinde özel bir çalışma grubu oluşturulmuştur.”

O günlerde, Umran Dergisi’nde, Türkiye’den gidenlerin kimler olduğunun kamuoyuna duyurulmasını istemiş ve fakat herhangi bir cevap alamamıştık.

Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” tezinde, ABD için, 1. “Askerî ve ekonomik olarak Çin”, 2. “Değer sistemi, kültür ve medeniyet kodları açısından İslâm” düşman / rakip olarak ilan edilip “hedef tahtasına” konmuştur.

Siyonizm’in, “Tek din, tek devlet, tek hükümet, tek hukuk, tek para sistemi, tek ordu ve tek merkez bankası olan bir küresel sistem kurma projesini” göz önüne aldığımızda İslâm, İslâmî düşünce Siyonizm’in önündeki en büyük engellerden biridir. Koronavirüs üzerinden başlatılıp yürütülen biyolojik savaş, Siyonizm’in “küresel bir sistem kurma” aracı olarak kullanılmak istenmektedir. Böyle bir dönemde Türkiye’de değişik şahıslar üzerinden dini merkezli başlatılan tartışmalar rastgele değildir.

Son zamanlarda Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un, “İslâm’ın yeniden   yapılandırılması, bazı Kur’an ayetlerinin yeniden yazılması gerekir.” sözlerini bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

Avrupa’nın değişik ülkelerinde İslâm’a ve Müslümanlara yönelik hakaretler, Kur’an’ın yakılması, camii ve İslâmî kuruluşlara yapılan saldırıların pek çoğu da aynı zamanda provokasyon amaçlı olarak Müslümanları sokağa dökmek, gereksiz tartışmaların, kavgaların içerisine çekmek amacı taşımaktadır.

Bütün bu proje ve çalışmaların ortak hedefi, alternatif bir değer sistemi, yaşam tarzı sunan İslâm’ın itibarsızlaştırılarak gözden düşürülmesidir. Buna hizmet edebilecek her malzemeyi alıp kullanmaktan çekinmemektedirler.

Bunların kullanabileceği malzemeyi üretenler, üretilen malzeme üzerinden olumlu ya da olumsuz boyutları muhtevadan ziyade şekil olarak tartışanlar, çok samimi olabilirler. Bu, şer ittifakı için önemli değildir. Tartışmanın yapılması, derinleşmesi, kin ve nefretin etrafa yayılması, insanların kafasının karma karışık edilip şüphe denizine düşmesi stratejinin ana hedefidir; onlar için önemli olan budur.  

İslâmî camiada, bu konuların rastgele tartışılması ve tartışma boyutunu aşarak sonucunda kırgınlıkların meydana gelmesi, şer ittifakının satranç tahtasında kurulan oyuna hizmet mi ediyor, yoksa kurulan oyunu bozuyor mu dikkat edilmelidir. Bu konuda ne kadar hassasiyet gösterilse azdır.

Burada amaç, “Allah, Kur’an, Vahiy ve Peygamber” ile ilgili farklı görüşler dile getirenlerin ve bunu çeşitli sosyal medya platformlarında tartışmaya açanların samimiyetini sorgulamak değildir. Dikkat çekmek istediğimiz husus, bu malzemenin ve bu tartışmaların ve tartışmalardaki dilin ne gibi sonuçlar doğuracağı olgusunun göz önüne alınmasıdır. 

Daha da önemli olan bir konu akademisyenlerin, bilim insanlarının, tek başlarına yaptıkları üretimi, alanında ehliyet ve liyakat sahibi ilim insanları, akademisyenlerle özel olarak istişare edip bir sonuca varmalarının tarihi bir sorumluluk olduğu gerçeğidir. Heyetin ulaştığı sonucun, ortam ve toplum üzerindeki etkileri göz önüne alınarak topluma duyurulmasının zamanlaması yapılmalıdır.

Mustafa Öztürk, birkaç yıl önce 40-45 dakika süren, “özel bir insan unsuruna” özel olarak yaptığı konuşmanın kayda alındığını bilmektedir. Gazeteci Ruşen Çakır ile yaptığı 25-30 dakikalık röportajda bunu ifade etmekte, “kendisinin tahrik edildiğini, galeyana gelip o sözleri söylediğini” beyan etmektedir. Kullandığı kaba ve kırıcı dil için özür dilerken; Allah, Kur’an, Vahiy ve Hz. Peygamber” ile ilgili muhtevada yanlışlık yaptığını söylememekte, aksine sözlerinin arkasında olduğunu vurgulamaktadır.

Mustafa Öztürk’ün konuşmasında dil açısından iki boyut vardır:

  1. Allah- Kur’an- Vahiy- Peygamber ile ilgili [‘Kur’an’ın lafzı Allah’a değil Peygambere aittir’; “Bazı sıfatlar Allah’a uygun değildir yoksa Allah’ın ahlakiliği tartışılır’; ‘Kur’an’da Allah kendisini niçin bu kadar övsün?’. ‘Allah, aba altından sopa göstermez!’; Fatiha ile ilgili sözleri, Ehli Kitapla mücadele ile ilgili sözleri, “Evreni bıraktılar, İslâm’ı Hicaz – Taif – Medine’ye hapsettiler”, ‘Galaksi’lerden Samanyolu’ndan… Niçin bahsedilmiyor?’…]
  2. Bazı kişiler ile ilgili [İ.N., Z. B., C., (‘pezevenk’, ‘deyyus’, ‘puştlar’)]

Mustafa Öztürk konuşmasında dil açısından hangi boyut ile ilgili özür dilemektedir, belli değildir? Buna açıklık getirmelidir.

Muhteva konusunda tekrar düşünüp tefekkür etmeli, kendini sorgulamalı ve yanlış yaptığı konusunda Allah’tan af ve kamuoyundan özür dilemelidir. 

Bunu yapmadığı takdirde tüm sözleri, makaleleri, kitapları, kendinin de ifade ettiği gibi belli periyotlarla gündeme getirilecek şer ittifakının küresel satranç tahtasında yer alacaktır.

Bu konularda yazı yazanların ve söz söyleyenlerin, “Allah, Peygamber ve Cebrail” ile ilgili Kur’an’ın ruhuna aykırı söylemlerine ilişkin henüz bir tartışma başlatılmamış olması ve farklı camialardan benzer söylemlerin bugün piyasaya sürülmemesi, bir zamanlamanın yapıldığını göstermektedir.  Bu noktada, “Allah, Kur’an, Peygamber, Cebrail” konusu sürekli gündemde diri tutularak ve camianın birbiri ile çatıştırılmasının zamana yayılması, şer ittifakının projesinin bir parçası olduğunu hatırlatmak istiyoruz.

EY İMAN EDENLER UNUTMAYIN;

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı ve hidayete ereni de bilendir.” (16 Nahl 125)

HENÜZ VAKİT VARKEN!

 

UMRAN KÜLTÜR VE MEDENİYET HAREKETİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir