ŞER GÜÇLER İSLÂM COĞRAFYASINDAN DEF OLUP GİTSİNLER!

1
0

NATO, 1991’de yaptığı konsept değişikliği ile İslâm’ı ve Müslümanları düşman kategorisine yerleştirdi. 11 Eylül 2001 tarihinde, aslında ABD derin devleti tarafından vurulan, fakat “İkiz Kuleleri Müslümanlar vurdu.” suçlamasıyla ABD’nin önderliğindeki Şer İttifakı (ABD, İngiltere, İsrail, AB, NATO, Vatikan) İslâm dünyasına savaş ilan etti… Ve bu savaşın, 100 yıl sürecek bir Haçlı Savaşı olduğunu açıkladılar. Şer güçler önce Afganistan’a, sonra Irak’a ve ardından da Suriye’ye girdiler… Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki: Türkiye ve halkı Müslüman olan ülkeler, kendilerine savaş ilan edildiği gerçeğini artık kabul etmelidirler. Başkalarının destek ve yardımlarıyla bu belayı def etme şansımızın olmadığını da fark etmelidirler. Biz ayağa kalkmalıyız. Kendi göbeğimizi kendimiz kesmeli, stratejimizi de buna göre çizmeliyiz.

Şer İttifakı, işgal etmek istediği ülkelere, kurulu örgütlerden ele geçirdiklerini ya da kendilerinin kurduğu, eğittiği, büyüttüğü terör örgütlerini (El- Kaide, DEAŞ, PKK/PYD/YPG, El-Şebab, Boko Haram vb.) yok etme bahanesiyle gelip yerleşiyorlar. Yerli işbirlikçi hainlerle ortak hareket ederek o ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarına çöküyorlar. Bu örgütlere, onlarla iş birliği yapan zalim yönetimlere ve Şer İttifakına karşı mücadele veren ne kadar direnişçi örgüt varsa desteklenmeli ve bu menfur saldırıya karşı durulmalıdır. Suriye’deki direniş örgütlerinin “direnişe devam” kararı almaları sevindirici bir durumdur. Bu örgütler Türkiye ve diğer Müslümanlar tarafından desteklenmelidir. Çeşitli sebeplerle birbirlerine düşürülen Müslümanların arası düzeltilmeli, birbirleriyle savaşları durdurulmalıdır.

Bu küresel saldırıya karşı, İslâm dünyası birlik ve bütünlük içinde karşı koymalıdır.

Stratejisini bizim çizdiğimiz, karar mekanizmalarını bizim oluşturduğumuz, eylemlerini bizim başlattığımız ve belirlediğimiz bir “Uyanış, Silkiniş ve Diriliş Hareketi” başlatmalıyız… Bu güç, bu potansiyel, bu teknik imkanlar ve kaynaklar bizde mevcut. Yeter ki birlik ve beraberlik içinde bu imkanları harekete geçirebilelim. 

Şer güçlerle iş tutan, halkı Müslüman olan ülkelerin yöneticileri şunu görmelidirler: Şer güçler için sadece kendi menfaatleri ve çıkarları vardır. Siz onların dediğini yaptığınız, onlara boyun eğdiğiniz müddetçe sizinle birlikte olacaklardır. Kendi halkınızın, kendi ülkenizin çıkarlarını düşünmeye başladığınızda ise başınıza her şey gelebilir. Bundan hiç şüpheniz olmasın…

ABD ve AB ülkeleri resmen, yer altı ve yer üstü zenginliklerimize bir mafya gibi çökmek istiyor.

Son günlerde, dünyanın üçüncü büyük doğalgaz rezervinin bulunduğu Doğu Akdeniz’de hareketli günler yaşanmaktadır:

Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar, Ruslar, NATO, İsrail, Yunanistan ve Dünya Enerji Devleri Doğu Akdeniz’de cirit atıyor.

Türkiye de Barbaros Sismik Araştırma Gemisi ile “Bu bölgede biz de varız!” demeye çalışıyor…

Bunu bile hazmedemeyen Şer ittifakı, ekonomik saldırılarla ve İdlib’deki yeni kirli savaş oyunlarıyla meydana getirmek istedikleri göç dalgasını üzerimize göndermek, bizi bu göç dalgası ile meşgul ederek içimize kapatmak ve Ortadoğu’da, burnumuzun dibinde meydana gelen olaylara müdahil olmamızı engellemek; yüz yıl önce yarım bıraktıkları paylaşımlarını yüz yıl sonra yeniden gerçekleştirirken bizi devre dışı bırakmak istiyorlar.

Rusya’nın desteğini alan rejim güçleri, İdlib’de yeni bir oyun peşinde. “Terörle mücadele” maskesi altında masum halka, kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk ayrımı yapmadan saldırıyor; en kötü savaşlarda bile dokunulmazlığı kabul edilen okullara, ibadethanelere ve hastanelere karadan ve havadan saldırılarak insanları vahşice yok ediyorlar. Şu anda bile 40 bin civarında insan yerini yurdunu terk etmiş durumda. Yeni büyük bir göç dalgası meydana getirmek ve Türkiye hududuna yığmak istiyorlar. İdlib’de; ipleri kendi ellerinde olan El Kaide ve benzeri örgütlerle Türkiye’nin savaşmasını ve enerjisini tüketmesini istiyorlar. Ekonomik ve siyasi anlamda hedef aldıkları Türkiye’yi çevresindeki olaylarla ilgilenemez hale getirmek istiyorlar. Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervini paylaşmak, Suriye’nin ulaşım, su ve enerji kaynaklarını kontrol altına almak istiyorlar. Bu oyunlarla Türkiye’nin ilerleyişini durdurmak, çevresini kuşatmak ve İslam coğrafyası ile bağını kopartmak istiyorlar.

Muhtemel bir göç dalgası halinde, bu dalganın ülkelerini olumsuz etkilememesi için, AB ülkeleri Almanya’nın öncülüğünde sınır koruma birlikleri oluşturma çabasındadırlar.

Türkiye ise böyle bir göç dalgası karşısında, çaresizlik içinde kendisine sığınan kardeşlerimizi öncelikle Suriye hudutları içinde yer alan El-Bab, Afrin, Menbiç gibi güvenli bölgelere yerleştirmeli, kalanlarını Fırat’ın Doğusuna, Suud-i Arabistan’a ve AB ülkelerine yönlendirmelidir.

Ümit etmiyoruz ama yine de böyle bir durum olacak olursa çaresizlik içerisinde kalabilecek kardeşlerimize, “Tüm halkımızla, sivil toplum kuruluşlarımızla, cemaatlerimizle, herkesi İdlib halkına yardım etmeye çağırıyoruz.”

Gerek Suriye’de, gerek Türkiye topraklarında misafir olarak bulunan kardeşlerimizden kendi ülkelerini savunabilmeleri için savunma birlikleri oluşturulmalıdır.

Göçün meydana gelmesini engellemek için Rusya desteğindeki rejim güçlerinin geçici olarak saldırılarını durdurmaları kalıcı hale getirilmelidir. Astana Süreci, Soçi Zirvesi, BM Cenevre Görüşmeleri devreye sokularak ateşkes kalıcı hale getirilmelidir.

Türkiye, Rusya ve İran’ın İdlib’in “Güvenli Bölge”, “Çatışmasızlık Bölgesi Olma” üzerindeki garantörlüğü, BM nezdinde sağlanmalıdır.

ABD ve Batı ülkelerini İdlib için yardıma çağırma yanlıştır. Bölgeyi bölmek, parçalamak, yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmek için gelen tüm yabancı güçlerin Suriye’yi terk etmesi sağlanmalıdır.

Amerika’nın denetiminde Rakka’dan çıkartılıp Suriye’nin petrol, doğalgaz ve su kaynaklarının yüzde 95’inin bulunduğu bölgeye çok yakın yere yerleştirilen DEAŞ militanlarını oradan çıkartma bahanesiyle YPG’nin bölgeye yerleştirilmesi, ABD’nin bu bölgede neden var olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Suriye’nin bu bölgede, 2 milyar 500 milyon varil petrol rezervi olduğu tahmin edilmektedir. ABD ve YPG bu bölgeden mutlaka çıkartılmalıdır.

Astana Süreci çerçevesinde; Türkiye, Rusya ve İran’ın, 07.09.2018 tarihinde Tahran’da yaptığı görüşmelerde alınan kararların ikinci maddesinde;

“…Terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılmasına dair her türlü girişimi reddetmiş, Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü ile komşu ülkelerin ulusal güvenliğini zayıflatmayı amaçlayan ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılıklarını ifade etmişlerdir…”

Bu kararlılık mutlaka gösterilmelidir.

Suriye’nin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı duyulmalıdır.

Suriye kendi geleceğine kendisi karar vermelidir.

Bölgede ve İslam coğrafyasında kalıcı bir çözüm istiyorsak, Müslüman ülkelerle, Türkiye’nin organizatörlüğünü yapacağı yeni bir yapılanmaya gidilmelidir. Mevcut imkânlar birleştirilmeli, bu ülkelerin yer altı yer üstü kaynakları harekete geçirilmelidir. Yüksek teknolojiye, savunma sanayisine ağırlık verilmelidir. Bu ülkelerle, ortak projeler yürütülmelidir. Ekonomik iş birliği gerçekleştirilmeli ve yerli paralarla alışveriş yapılmalıdır.

Henüz vakit varken…

 

UMRAN KÜLTÜR VE MEDENİYET HAREKETİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir