GELENEKSEL AİLE YAZ BULUŞMASI BU YIL AFYONKARAHİSAR’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
Bu yıl ki Geleneksel Aile Buluşmamızı hafta sonu(12-14 Mayıs) Ayfonkarahisar’da gerçekleştirdik.
350 civarında katılımın olduğu etkinliğimizde aileler arası kaynaşma ve hoş sohbetlerin yanı sıra paneller, seminerler, kültür gezisi, çocuklara yönelik akıl oyunları ve yüzme etkinlikleri gerçekleştirildi.
Cuma 14.00’ten itibaren Otele yerleşmeye başlandı. Akşam saat 21.00’deki program, Hulusi Kara’nın Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Umran Hareketinin hazırlamış olduğu Dünyevileşme konulu sinevizyon gösterimi sonrasında, “REFERANDUM SONRASI TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ” konulu Panele geçildi. Oturum başkanlığını Metin Mahitapoğlu’nun yaptığı Panele konuşmacı olarak Edip Sevinç ve Ömer Vahapoğlu katıldı. Konuşmacılar, referandumun; “Batı ve Avrupa’daki anlamı, AB ülkelerinin neden bu kadar taraf olduğu, yurt dışında ve yurt içindeki dengeleri nasıl etkilediği, 16 Nisan sonrası yurt dışında ve yurt içinde ne gibi değişiklikler beklenildiği” konuları üzerinde durdular.
Edip Sevinç; “Batı’nın bize olan düşmanlıklarının sebebi tarihlerinde saklıdır, genlerine işlemiş, kolay kolay değişmez. ABD’liler, Avrupalıları hiçbir zaman petrol bölgelerine sokmadılar ve sokmazlar da. Özellikle Almanlar petrol bölgelerine inebilmek için o ülkelerdeki ayrılıkçı unsurlarla iş birliği yaparak bunu gerçekleştirmeye çalışırlar. Türkiye’yi aşmadan, istedikleri sistemi kurmadan, işbirlikçileri iktidara getirmeden bu hedeflerine ulaşma şansları yoktur. Türkiye’de akla gelebilecek ne kadar muhalif hareket varsa onları desteklemişlerdir. Avrupalılar için menfaatleri önemlidir. Karşılarında eski Türkiye yoktur. Türkiye son zamanlarda kendi ayakları üstünde durmaya çalışıyor. Buna tahammül etme şansları yoktur. Türkiye son yıllarda kendi sanayiini kurmaya çalışıyor. Her ne kadar üniversiteler, bu kalkınmaya öncülük etmeseler de, Türkiye bunu özel sektörle aşmaya çalışıyor.” dedi.
Ömer Vahapoğlu ise; Referandumda alınan oyların AK Partiye ve Tayip Beye verdiği mesaj üzerinde durdu. Kritik bir şekilde “Evet!” oyu çıkmasının diğer bir ifadeyle “Hayır!” oylarının bu kadar yüksek çıkmasının sebeplerinden biri; FETOCUların ve FETO’dan dolayı mağdur edildiklerine inanan bir kesimin canla başla “Hayır!” için çalışması, bir diğeri de hiç şüphesiz CHP’nin uyguladığı gerginlikten uzak, çok akıllı kampanyanın etkili olmasıdır. MHP’deki Meral Akşener ve diğer muhaliflerin de hayır oylarının yüksek çıkmasında etkisi büyüktür. AKP’nin içindeki kırgınları da işin içine katarsak böyle bir sonucun çıkacak olduğu bekleniyordu. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yapılacak olan ciddi değişikliklerle 2019’un sonuna kadar ancak oturur, dedi.
Panelde saat 23’e kadar ülke ve dünya gündemi tartışıldı. Çeşitli yorumlar yapıldı. Her iki konuşmacı Trabzonlu olunca, Karadeniz fıkraları işin içine girdi. Hoş bir ortam oluştu. Salonun geniş ve ferah oluşu, konuşmacıların esprili anlatımları izleyicileri tüm yorgunluklarına rağmen cezbetti.
Cumartesi günü, her ne kadar saat ve yorgunluğun etkisiyle müşteri az da olsa sabah namazı ile güne başlandı. Kahvaltılar yapıldı. Programa; Kardeşlik konulu sinevizyon gösterimi ile başlandı. Hikmet Yıldırım, Umran Kültür ve Medeniyet Hareketinin tanıtımı, amacı, görevi, mücadelenin temel ilkeleri konulu konuşma yaptı.
Yıldırım, Hareketimizin hedefini;
“Vahiyden yola çıkarak Hz. Peygamberin örnekliğinde, geleneği ihya edip geleceğin inşasını amaçlayan, Allah’a ve yaratılmışlara karşı sorumluluklarını yerine getiren, toplumun gelişimi, değişimi ve dönüşümünü hedefleyen, bütün ilişkilerini hak, adalet ve fıtrat ekseninde gerçekleştiren, iyilikte yarışarak, karanlığı aydınlığa, sapkınlığı dosdoğru yola, zilleti izzete dönüştürmeyi hedefleyen aktif, kararlı, temiz akıl sahibi, öncü bir hareket olarak yeniden kendi kültür ve medeniyetimizi ihya ve inşa etmek ve Allah’ın razı olacağı bir hayatı yaşayarak, hedefleyerek hayata hakim kılmaya çalışmaktır.” diyerek belirtti.
görevini;
“Kur’an’ın yaratılış gayemiz olarak vazettiği bir hayatı, Nebevi sünnetin rehberliğinde hayata hakim kılmak için, kendine güvenen, basiret, feraset ve stratejik akıl sahibi, idealist, sorumluluklarının bilincinde, sağlam bir dünya görüşüne sahip, değer eksenli, stratejik ve en güzel tarzda bir mücadeleyi esas alan takva ehli olarak; yalnızca Allah’a kulluğu esas alan bir millet-ümmet oluşturmak, tüm insanlığın sorunlarına çözüm üretebilmek, aynı hedefe doğru yürüdüğümüz kardeş kuruluşlarla birliktelikte hak, adalet ve fıtrat merkezli yeni bir ‘Umran’ın(Kültür ve Medeniyet)dünya genelinde etkinliğini artırmak için çalışmak.” diyerek belirtti.
Ardından Mücadelenin Temel İlkeleri üzerinde durdu. Varlık teorisini, bilgi kaynaklarımızı, adalet anlayışımızı, değer eksenli bir mücadele yürüttüğümüzü, parlamento dışı siyaset anlayışımızı, Birlik ve Dayanışma Anlayışımızı( Güneş Sistemi Modeli)ifade etti.
Ardından TEBLİĞ SORUMLULUĞU/KUR’AN’LA YÜZLEŞMEK” konulu panele geçildi. Oturum Başkanlığını Yusuf Mahitapoğlu’nun yaptığı panelde, “Kur’an’la Yüzleşmek” konusunda Ramazan Tamer BÜYÜKKÜPÇÜ şu hususlar üzerinde durdu:
“Hadislerde geçen kim Müslüman kardeşinin ayıbını ve kusurunu örterse Allah’ta kıyamette onun ayıplarını ve kusurunu örter şiarını her zaman göz önünde bulundurmalıyız.
Birbirimizi görünce neleri görüyoruz? Biz birbirimize Allah’ı ve Resulünü hatırlatmalıyız. Bizler birbirimize Allah’ın dinini, İslam’ın şiarlarını tekrar tekrar öğretmeliyiz.
Çocuklarımıza geçmiş birtakım ilmihal bilgilerini ezberletirken bugüne dair neleri öğütlüyoruz? Bugünün problem ve sorunlarını Müslümanca nasıl ele alıyoruz? hususlarını göz önüne almalıyız.
Tebliğ de tedrici eğitim metodunu benimsemeliyiz. İnsanlara bir bütün olarak dini yükümlülükleri sunmamalıyız. Bizler terbiye etmeliyiz. Haz ve zevkleri bastırmamalı, onları terbiye etmeliyiz.
Kur’an’ı mehcûr(terkedilmiş) bırakmamalıyız. Müminler ahiretle yüzleşeceklerdir. Bizler bu hesabı nasıl vereceğimizi düşünerek, her anımızı düzgün ve doğru bir ölçüt içerisinde kontrol altında tutmalıyız. Nimet verene, hesabımızı unutmamalıyız.
Bu dünyada kirlenmek kaçınılmazdır, ama temizlik ve arınmak da şarttır. Bu gidiş değişmez düşüncesini bir köşeye bırakıp, tövbe kapısına varmalıyız.
Müslümanlar olarak birbirimizin dini anlayışlarını, giyim-kuşamlarını kötü ve kardeşlerimizi hor görmemeliyiz. Farklı insanlar olarak dini farklı anlayabiliriz. Ancak bunun aramızda bir tefrikaya sebep olmasına müsaade etmemeliyiz.”
“Tebliğ Sorumluluğu” konusu üzerinde de Şemsettin Özdemir durdu. Buna göre;
“ Tebliğ, yalnızca gayr-i Müslimlere değil Müslümanlara da yapılmalıdır.
Dünya üzerinde yapılan farklı anlaşmalarla Müslümanların kaderleri çiziliyor. Türkiye ikinci dünya savaşından sonra Avrupa ve Amerika tarafında kalarak Sovyetlerin Balkanlar ve Asya’da yaptığı baskılardan uzakta kalmıştır. Bu bizim için bir şans olarak görülebilir ama diğer Müslüman coğrafyaya tebliğ sorumluluğumuzu unutmamalıyız.
Tebliğ de yumuşak bir dil kullanmamız gerekir. Uhud savaşında mağlubiyete sebep olan okçuları Hz. Peygamber merhamet ve şefkatle karşılamamış olsaydı, onlar Hz. Peygamber’in etrafından dağılıp gideceklerdi. Tebliğ de bulunan kişi muhataplarının seviyelerini, kendileri için önemli olan kültür ve kaynaklarını tanımalıdır.
Dünyada bütün savaşlar Müslümanlara ilan ediliyor ama onlar buna karşı oldukça kayıtsız kalıyorlar. Dördüncü dünya savaşı da Müslümanlara karşı ilan edilmiştir.
Ehliyet, liyakat, adalet gibi kavramlara sahip insanları nasıl yetiştirip, ortaya çıkarmalıyız?
Hadiste geçen, gemi yolculuğunda bulunan iki gruptan bir kısmı altta bulunurken, diğerleri üst kısımdadır. Alt kısımdakiler gemiyi delerek her iki grubu da tehlikeye sokar. Müslümanlar birbirlerini tehlikeye atmamalı ve işlerini doğru bir şekilde yürütmelidir.
Kur’an-ı Kerim gibi büyük bir emanete sahip olan ümmet daha büyük bir heyecana sahip olmalıdır.” dedi.
Çok verimli geçen panelin ardından Öğle namazı ve ardından da, Afyon Karahisar’ın tarihi dokusunu İsmail Hakkı Nakilcioğlu’nun güzel rehberliğinde tanıdık. Bu arada çocuklarımız havuzun ve akıl oyunlarının tadını sonuna kadar çıkardılar… Dört çayı, ikindi namazı, akşam yemeği ve akşam namazının ardından bu yıl, ikincisinin yapıldığı, “Bireyselleşme ve Aile” konulu Kısa Film Yarışmasında ilk üç dereceyi paylaşan, her biri birbirinden güzel filmleri izledik… Ardından gençlerimizin hazırlayıp sunduğu paneli izledik. “BEN YOKKEN ÇOCUĞUM KİMİNLE/ÇOCUKLARIN AİLELERDEN BEKLENTİLERİ” konulu panelin oturum başkanlığını Orhan Özer yaptı. Oturum başkanı Genç Öncüler Gençlik Hareketini çok güzel bir şekilde tanıttı.
ÖZER, programın girişinde Genç Öncülerin temelde vahyi esas alan, bugün yaşanan problemlere karşı itirazı olan ve günümüz problemlerine Kur’an’dan aldığı ilhamla çözüm üreten bir gençlik inşa etme gayreti içerisinde olduklarını ifade etti. Bu çerçevede Genç Öncüler olarak gerçekleştirilen faaliyetlerden bahsetti. İlk-ortaokul yaş grubuna yönelik haftalık değerler eğitimi, çocuk günleri, yaz okulları, akıl ve zekâ oyunları, hama boncuk atölyesi, oyun hamuru atölyesi vb. birçok atölye çalışmaları, geziler, veli toplantıları ve seminerleri gibi birçok çalışmanın yanı sıra Salıncak dergisiyle kardeşlerimizin yayın hayatına ufak adımlarla girebileceği bir dergi çıkartıldığından bahsetti.
Lise faaliyetleri olarak, haftalık müminlerin özellikleri, akaid, siyer, gündem analiz vb. konuları kapsayan sohbetlerin olduğunu, bunun yanı sıra çiğköfte günleri, geziler, kahvaltılar gibi sosyal organizasyonların yapıldığını belirtti. Ayrıca her yaz gerçekleştirilen 4-5 günlük yaz kamplarıyla hem kardeşliğimizi pekiştirdiğimiz hem de bilgi birikimimizi arttırdığımız faaliyetler gerçekleştirdiklerini belirtti. Tabi gençleri en çok meşgul eden mecra sosyal medyada da #haramlarlasavaş #SonKaleAile #Bağımlılıklasavaş gibi hastaq çalışmaları yaptıklarını söyledi. Üç senedir gerçekleştirilen ve geleneksel hale gelen “Bir Fotoğraf Bin Şiir” yarışmasıyla genç yazarlarımızın yetişmesine katkı sağlamak ve bu yetenekleri ödüllendirmek adına yapılan yarışmadan bahsetti.
Üniversite faaliyetlerinde ayda bir konunun değiştiği haftalık olarak Ortadoğu Tarihi, Kur’an ve İman, İhlas ve Samimiyet, İlk Dönem Siyasal Mezheplerin Oluşumu gibi çeşitli konularda sohbetlerin yapıldığı, ayda bir olmak üzere Aliya İzzet Begoviç, Malcom X, Cemil Meriç gibi önder şahsiyetlerin fikir ve mücadelesini konuşulduğu seminerlerin gerçekleştiğinden bahsetti. Çeşitli sosyal faaliyetin yanı sıra Genç kalemlerin kendini geliştirebilecekleri bir okul olan Genç Öncüler dergisini çıkarttıklarını belirtti. Bu sene 2.sini düzenledikleri Genç Öncüler Kısa Film Yarışmanın yakın zamanda ödül törenini gerçekleştirdiklerini belirten Özer bu yarışmayla genç sinemacıların yetişmesine ve desteklenmesine katkı sağlamanın yanı sıra “derdi” olan ve belirledikleri sosyal konuları sinema diliyle ifade eden genç sinemacılarımızın yetişmesine katkı sunmayı hedeflediklerini belirtti.
“Çocuğum ben yokken kiminle ve nerede?” sorusunun ilk cevabını Genç Öncüler Gençlik Hareketi Genel Sekreteri Fatih RAZİ gençlerin en büyük sıkıntısının soyutluluk kavramı olduğunu, artık genç yaşlara inen intihar vakalarının ruhsal boşluktan kaynaklandığını, gençler üzerinden psikolojik savaşların yürütüldüğünü belitti. Gerçekleştirilen bu psikolojik savaşın en büyük sebebinin meraktan kaynaklandığını belitti. Telefonun şarjının bitmesiyle nefesi tükenen bir nesil yetiştiğini belirten Razi sanallaşmayla beraber yaşanan yozlaşmaya dikkat çekti. Wattpad uygulamasıyla 100 milyon hikâyenin olduğu, 35 milyon kullanıcısının olduğu, içeriklerinin gençlerin ahlakı değerlerini son derece yozlaştıran hikaye uygulamasının gençlerde bağımlılık derecesinde takip edildiğine ve gençler arasında yayılmasına dikkat çekti. Deep web uygulamasına da değinen Razi, gençlerin bu sanal sayfadan seri katillerin hikâyelerini okudukları ve tehlikeli olmasına rağmen bu uygulamaya girmekten kaçınmadıkları ve seri katillerle iletişime geçmeye çalıştıklarını belitti.
Genç Öncüler Hanımlar Komisyonu başkanı Sümeyye Razi, “Her Âdem Bir Âlem” sözüyle her çocuğun farklı yetenek ve fıtri eğilimlerinin olduğu ve bunların gözetilmesi gerektiğini vurgulayarak söze başladı. En önemli eğitimci olan anne babaların çocuklarına yapmadıkları ve yapamayacakları şeyleri söylememesi gerektiğinin vurguladı. Fıtrat pedagojisiyle hareket edilmesi gerektiğini belirten RAZİ, çocuklara eğitim verirken “Bunu yaparsan beni utandırırsın.” yerine, merhamet dili olan “Bunu yaparsan arkadaşlarına karşı mahcup olmazsın.” dilinin kullanılması gerektiğini vurguladı. Bununla birlikte çocuklarımızın eğitimlerinde elimizden geleni yapmakla beraber, teslimiyetçi olmamız gerektiğini vurgulayan Razi, çocuklarla yaptıkları röportajlarda velilerinin bu kadar bozuk ortamda çocuklarının iyi yönlerini pek takdir etmediklerinden şikâyetçi olduklarını vurguladı.
Genç Öncüler Hanımlar Salıncak Komisyonu Başkanı Derya Demirel; Çocuk eğitiminde düşünce ve davranış kalıplarının önemini vurgulayarak çocuklarımızın zihnine tohum ekmemiz gerektiğini ve bütün dini bilgilerin bir anda çocuğa öğretilmeye çalışılmasının doğru olmadığını söyledi. Çocukların çok bilen değil çok seven anne babalar istediklerini söyledi. Oyunlarla verilen bilgilerin daha kalıcı olduğunu bundan dolayı hikâye, şarkı ve oyunlarla öğretilen şeylerin çocukların da ilgisini daha çok çektiğini ve eğitimde kararlılıkla, katılık dengesinin iyi tutturulması gerektiğini belirtti.
Fatih Razi, Sümeyye Razi ve Derya Demirel, her biri birbirinden güzel konuları aynı güzellikte ele alıp işlediler… Çocuklarımızla yaptıkları kısa anketlerde tespit ettikleri problemleri ailelere, izleyicilere özetlediler… Dikkat edilmesi gereken önemli hususları belirttiler… Gençleri bu başarılı çalışmalarından dolayı tebrik ediyoruz.
Pazar günü saat 10.00’da Umran Kültür ve Medeniyet Hareketi Lideri Burhanettin Can’ın hazırlayıp sunduğu “İHTİLAF AHLAKI” konulu konferansı izledik. Burhanettin Hoca, her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz bir konuya dikkat çekti. Burhanettin Can; “Geçen yıl Geleneksel Aile Yaz Gezimize katılan ve bu yıl rahmeti rahmana kavuşarak aramızdan ayrılan Hareketimizin Genel Başkan Yardımcısı, Güler Yüzü Cemil Özer Kardeşimize Allah’tan rahmet diliyorum ve ruhuna birer Fatiha okumanızı rica ediyorum.” diyerek konuşmasına başladı.
Can, “İhtilaf” konusuna girmeden önce bir felsefi bütünlük içerisinde, ayrıntılara girerek ve fakat ayrıntılarda boğulmadan olayları ele alıp incelememiz ve tuzakları görmemiz gerekir, dedi. Olayları ve nesneleri durduğumuz, baktığımız yere göre farklı şekillerde algılayabiliriz… Bunun için; TV, internet ve sosyal medyanın bize sunduğu bilgilerin ne derece gerçeği yansıttığını araştırmamız gerekir, dedi.
Burhanettin Can ayrıca, “Düşünsel sistemimizi, bir düşünsel temele, bir felsefi temele oturtmamız gerekir. Tekvir suresinin 26. ayetini(O halde nereye gidiyorsunuz?) referans alarak 9+9 sorularının (Kainat niçin yaratıldı? İnsan niçin yaratıldı? İnsanlık aleminde biz kimiz? Biz hangi temel değerlerin sahibiyiz? Biz hangi dünya görüşünün mensuplarıyız? Biz hangi yolun yolcusuyuz? Biz hangi bilgi kaynaklarını kullanırız? Biz hangi coğrafyaya mensubuz? Biz hangi kültür ve medeniyetin sahibiyiz? ve buna bağlı olarak; Biz nasıl bir insan istiyoruz? Biz nasıl bir aile istiyoruz? Biz nasıl bir nesil istiyoruz? Biz nasıl bir toplum istiyoruz? Biz nasıl bir millet istiyoruz? Biz nasıl bir ümmet istiyoruz? Biz nasıl bir insanlık istiyoruz? Biz (ekolojik) anlamda nasıl bir dünya istiyoruz? Biz farklı inanç sistemine mensup insanların haklarını adil bir şekilde koruyacak nasıl bir dünya sistemi istiyoruz?)
cevabını yol boyu vermemiz, içselleştirmemiz, bu konuda kamuoyu oluşturmamız ve topluma kabul ettirmemiz gerekir.” dedi.
Burhanettin Can, “Biz, Umran Kültür ve Medeniyet Hareketi olarak olayları ele alırken şu iki dinamiği göz önüne alırız: 1. İç Dinamikler, 2. Dış Dinamikler. Dış dinamikleri ise Küresel Dinamikler ve Bölgesel Dinamikler olarak ikiye ayırırız. İç dinamiklerle dış dinamiklerin örtüştüğü, kesiştiği yer barış dönemidir ve bu dönemler geçici dönemlerdir. Allah’ın Resulü; “Barış dönemleri geçici dönemlerdir, öyleyse gelecek mücadeleler için hazırlanınız.” diye buyuruyor. Hz. Adem’le İblis arasında başlayan büyük kavga, kesintisiz bir şekilde, kıyamete kadar sürecektir.” dedi.
Bu genel çerçeveyi çizdikten sonra “ahlâkı”; “ Bir değer sistemini içselleştirdiği ve refleks olarak ortaya koyduğu insan unsurunun, inandığı hayat tarzını, kanun gücü ve şiddet içermeyen yumuşak güç.” diye tanımladı.
Hocamız; “Anadolu’da, insanımız, ahlakı bir zaaf yaşayanlara, “Allah’tan kork! Kullardan utan! Bu dünyanın ötesi var. Mahşerde hesaplaşacağız.” diyerek ahlakı içselleştirmiştir. Bir suç işlendiğinde ilk müdahale eden değerlerimizdir. Ahlak sistemi, hukuk sistemi ve son olarak da ceza sistemi devreye girer.” dedi. Kulluk Ahlakı, İş ve Meslek Ahlakı konuları üzerinde duran Hoca; Alman Siemens Firmasının yetkililerinden dört kişilik bir heyet, yaptıracakları işle ilgili en iyi teklif veren şirketin yetkilileriyle görüşmek için Türkiye’ye geliyor. Görüşmeler yapılıyor, şartlar ve ilkeler belirleniyor, iş %90 bu şirkete verilecek gibi… Yemek vakti geliyor. Yetkili, misafirleri yemeğe davet ediyor. Giderken, arabanın emniyet kemeri, alarm ötmesin diye, koltuğa bağlanmış durumdadır. Emniyet kemerini takmak isteyen misafirini, “Yer yakın, takmanıza gerek yok!” diyerek engelliyor. Yemek bitiyor, şirkete gidiliyor, yetkililer ağız değiştiriyor. Konuyu patronla görüştükten sonra size bilgi veririz diyerek Almanya’ya geri dönüyorlar. Bir hafta sonra gönderdikleri yazıda; “Kendi can güvenliğini hiçe sayanlar, başkalarının can güvenliğini hiç düşünmezler. Şartlarınız çok iyi olmasına rağmen sizinle çalışamayız.” denmekteydi. Acaba bu dersi onlardan mı almalıydık, yoksa biz mi onlara ışığı, aydınlığı götürmeliydik.
Medine’den kalkan bir Müslüman tüccar Endülüs’e, Malezya’ya ve Endonezya’ya İslâm’ı götürmesinin sebebi, hikmeti onun ahlaki dürüstlüğü değil miydi? Bugün, neden bu şizofreniyi yaşıyoruz?” dedi.
Ahlâkla ilgili sistem içinde en önemli husus Kulluk Ahlâkıdır. Bütün ilişkilerimizi belirleyen Allah’la kurduğumuz ilişkidir. Bunda meydana gelen kırılmalar, diğer bütün alanlara sirayet eder.” dedi.
Daha sonra “ihtilaf, tefrika, fırkalaşma” nedir? Genel olarak ihtilafın sebepleri nelerdir? “İhtilaf rahmettir.” hadisi ve diğer hadisler üzerinden nasıl bir değerlendirme yapmak gerekir? İhtilaflar hangi durumlarda tefrikaya; tefrika hangi durumda fırkalaşmaya sebebiyet verir? Bunun sebebi nedir? sorularının cevaplarını veren Burhanettin Can’ın konuşmasından sonra vedalaşma törenine geçildi. Bayanlar ayrı bir salonda vedalaşırken, erkek kardeşlerimiz de salon çıkışında vedalaştılar. Duygusal anlar yaşandı. Ya nasip bir daha diyerek otel odaları boşaltıldı ve dönüş yoluna girildi. Bu güzel organizasyonda emeği geçenlerin tümüne teşekkür ederiz, takdimci kardeşimizi de unutmamak kaydıyla…
Gelecek yıl, kardeşlerimizle, belki farklı bir yerde, yine birlikte olmak ümidiyle…
Allah’a emanet olunuz…
UMRAN KÜLTÜR VE MEDENİYET HAREKETİ