KENDİMİZE GELMEK VE ÜMMET-İ MUHAMMED’LE TEK YÜREK OLMAK ZAMANI

12
0

Ramazan’ın ilk günü… İlk teravihi evlerimizde kıldık, ilk sahuru yaptık, bu sene Ramazan’ın ilk orucunu tutuyoruz ve kılamazsak da -inşallah- cumanın feyzinden yararlanıyoruz. Şimdiden buruk bir ay geçireceğimizi hissetmeye başladık. Camilerimiz-mescitlerimiz mahzun, Kâbe sessiz ve boynu bükük, sitem ediyor bize, Mescid-i Aksa çaresiz… Kurtuba, asırlar sonrasında, kendini hatırlatırcasına selam veriyor derinden…

Muhammed (sav.) Ümmeti, adeta, anaların çocuklarını tanımayacağı, kimsenin kimseye yardımının dokunmayacağı, herkesin kendi derdine düştüğü bir günü yaşıyor… İnsanların çevresindekilerden kaçtığı, aile fertlerinden tedirgin olduğu, hatta kendi organlarından ağzından, burnundan, gözlerinden ve derilerinden bile rahatsızlık duyduğu günleri yaşıyor. Sanki ahireti yaşıyor gibiyiz…

Bütün Ümmet-i Muhammed ve insanlık kendine gelmeli artık…

Bugün; o gün, o hesap günü gelmeden kendimizi hesaba çekmeliyiz…

Batı’nın, AB ülkelerinin, Amerika’nın vahşiliğini ve çaresizliğini, insanlığa medeniyet olarak çok fazla bir şey verebilecek durumda olmadığını bir kere daha gördük.

Hâşâ Allah’ın yarattığı insandan daha güzel bir tasarım yapmak istiyorlar. Allah’a ve insanlığa savaş açmışlar. Aileyi, insanı, ekini ve nesli yok etmek istiyorlar. İnsanlığı fesada uğratmak istiyorlar…

Bu uğurda gece gündüz demeden çalışıyorlar.

Bir yıllık değil yüzyıllık plânlar yapıyorlar.

Ama Biz, İslâm coğrafyası niçin bu durumdayız?

İnsanlık bizi çağırdığı halde, biz bu çağrının farkında mıyız?

Unutmamalıyız ki insanlık bizimle huzura ve mutluluğa kavuşacak.

Allah adildir, kim çalışıyorsa ona veriyor, ona verecek.

Koronavirüs musibeti bizi kendimize getirmelidir…

Koronavirüs salgını ile ilgili, başta devlet olmak üzere, siyasi partiler, STK’lar, Gönüllü Kuruluşlar, Cemaatler ve Hareketlerin üstlenmesi gereken görev ve sorumluluklar vardır. Koronavirüs saldırısı, 100 yıllık bir stratejinin yürürlüğe sokulmasının başlangıcıdır. Bizler politikalarımızı, stratejilerimizi bu gerçeği göz önüne alarak belirlemeli ve ortaya koymalıyız. Bir önceki basın açıklamamızda yayınlamış olduğumuz maddeleri bazı değişikliklerle, önemine binaen tekrar aşağıya alıyorum:

  1. Türkiye’de sivil ve asker kökenli çok iyi uzmanların var olduğuna inanıyoruz. O nedenle,

yapılacak ilk iş, bu yetenekli uzman heyetini -fikri ve siyasi görüşü ne olursa olsun- bir araya getirip organize etmek olmalıdır.

  1. Korona virüs salgını küresel bir biyolojik savaş durumudur. O nedenle korona virüs salgının neden olduğu kriz, tek merkezden, tek ses ve tek yürek olarak yönetilmelidir. Bu konudaki kriz masalarında, biyolojik saldırı ve savunma, psikolojik harekât, sosyolojik savaş ve halkla ilişkiler konusunda uzman, sivil- asker insan unsuru mutlaka bulunmalıdır. Ayrıca merkezi kriz masasına bağlı bir Bilim Kurulu oluşturulmalıdır. Bütün kurullarda iktidar ve muhalefet partilerini temsil eden birer siyasetçinin olmasında fayda vardır. Gerek Merkezi Kriz Masası’nın ve gerekse Bilim Kurulu’nun birer sözcüsü olmalıdır. Her kafadan bir ses çıkmamalı, toplumun kafası karıştırılmamalı, morali bozulmamalıdır. Kurul üyeleri şahsı düşüncelerini kurullarda açık net olarak ortaya koymalı, Allah’a, gelecek nesillere ve tarihe karşı sorumlu olduklarını unutmamalıdırlar.
  2. Yeni Biyolojik saldırılar gelebilir. O nedenle Türkiye, bu krizden ders almalı biyolojik savunma sistemi varsa, onu güncellemeli ve de kuvvetlendirmeli, yoksa acilen kurmalıdır.
  3. Siyasi partiler, STK, Gönüllü Kuruluşlar, cemaatler, hareketler, kanaat önderleri, akademisyenler, gazeteciler bu süreci bir seferberlik hali olarak görmeli, gerilimi artırıcı dil ve söylemden uzak durmalıdırlar. Yapacakları her türlü hatırlatma ve önerileri tatlı bir dil ve üslupla yapmalıdırlar. Herkes sosyal medyayı bu kapsamda dikkatli olarak kullanmalıdır.
  4. Hiçbir siyasi yapı, süreçten özel bir menfaat bekleme psikolojisine girmemelidir. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere yönetici kadrolar, Parlamento’da olsun ya da olmasın diğer siyasi partilerin fikirlerini ve görüşlerini almalıdırlar. Muhalefet partileri öngördükleri çözüm ve tedbirleri, belli bir nezaket içerisinde yönetime ve kamuoyuna duyurmalıdırlar.
  5. Korona virüs salgını ile ilgili tüm dünyada yürütülen yıkıcı, tahrip edici bir psikolojik harekâtın/savaşın sonucu olarak, insanlar çok hassaslaşmış ve adeta “panik atak” olmuşlardır. Bu insanlara mümkün olduğunca, zamanında bilgi vermek; sade, ümit verici, gerçekçi, şefkatli, dürüst konuşmak, insanların anlayamayacağı bilgileri vermekten kaçınmak, sorularına ve sorunlarına açık bir şekilde cevap vermek, rahatlatıcı ve sakinleştirici etki yapar.
  6. Kriz ile ilgili her türlü müdahalede, adil, şefkatli olmak, olmazsa olmazdır. Taraflı davranılıyor, imaj ve intibaı sürecin yönetilmesinde son derece tahripkâr olur. Özellikle yönetici kadrolar, böyle bir imaj ve intiba oluşturmaktan kaçınmalıdırlar.
  7. Siyası iktidar, bu olağanüstü hâl döneminde ihtilaflı konularla ilgili yasal düzenleme yapmamalı, gerilimin ortaya çıkmasına vesile olacak uygulamalardan kaçınmalıdır.
  8. Türkiye’nin öncelikle ele alması gereken, hatta seferberlik ilan etmesi gereken konu, yerli ve milli bir aşı sistemi kurmaktır. Türkiye, bunun için büyük bir seferberlik ilan etmelidir. Bu, devletin sorumluluğunda gerçekleştirilmelidir. Türkiye’nin böyle bir insan potansiyeli olduğuna inanıyoruz. Virüs salgını ile ilgili dışarıdan gelecek aşıların, kısırlık yaptığına ilişkin çok ciddi iddialar vardır. Bu nedenle Batı menşeli aşıların gelecek nesiller üzerinde yapacağı tahribat çok büyük olabilir. Geçmişte stratejik alanlarla ilgili yapılmış uluslararası düzeydeki tüm özelleştirmeler yeniden ele alınıp değerlendirilmelidir.
  1. Bizim inancımıza, anlayışımıza göre Türkiye’nin kılcal damarlarına yerleşmiş, uyuyan virüsler, gizli bir el, gizli bir güç vardır. Her kriz döneminde bunlar, bağlı oldukları merkezlerden aldıkları emirlerle krizi derinleştirmekte ve yöneticilerin elini kolunu bağlamakta, sürekli gayrimemnun üretmektedirler. FETÖ ve Şehir Üniversitesi operasyonları ile ilgili yazdığımız yazılarda, İnönü’den Erdoğan’a kadar farklı insan unsurlarının bu konuda söylediklerine bakılabilir. Bu tehlike dikkate alınmalıdır.
  2. Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere gizli el ve gizli güce dikkat etmelidirler. Bu dönemde yapabilecekleri en büyük tahribat, grip ve akciğer hastalıklarından ölenlerin tümünün korona virüs salgınından dolayı öldüğü, imaj, intiba ve kanaatini oluşturmak olabilir. Bu nedenle Kriz masasında oto kontrol mekanizması oluşturulmalıdır.
  3. Medya kanalları, karanlık gücün yürüttüğü psikolojik savaşa hizmet edecek yayınlardan kaçınmalı, moral bozmamalı, moral yükseltmelidir. Merkezi Kriz Masası bununla ilgili bir yol haritası ortaya koymalıdır.
  4. Korona virüs salgını sonrasında Batı dünyasının inşa ettiği bütün felsefi ve fikri anlayışlar altüst olmuştur. Liberalizmin söyledikleri, bugün bir anlam ifade etmemektedir. Kutsadıkları tüketim toplumu, deizm, ateizm yaklaşımları iflas etmiştir. İnsanlar, İtalyan Başbakanının ifadesi ile “Göktekine” sığınmış, Müslümanlarla beraber sokaklarda, caddelerde kılınan namaza bilmedikleri halde iştirak etmişlerdir. Olmazsa olmaz dedikleri her şey alt üst olmuştur. Buna da nanometre büyüklüğündeki bir virüs sebep olmuştur.
  5. Dünyaya yayılan Korona Virüs salgını (pandemi) ile birlikte yeni bir dünyayı, geleceğin dünyasını şekillendirebilmek için sınırsız ve topyekûn özellikli bir kavga başlamıştır dememiz yanlış olur. Şiddetlenecektir dememiz daha doğrudur. Çünkü bu kavga, Hz. Âdem ile İblis arasında başlamış ve bugüne kadar devam etmiştir; bundan sonra da devam edecektir. Bu büyük ve köklü mücadelede barış dönemleri Resulullah’ın (sas.) ifadesine göre “geçici dönemlerdir”: Hz. Muhammed: “Ey insanlar! Sizler sulh ve sukûnet devrindesiniz… Öyleyse, gelecekteki mücadeleler için hazırlanın. Sulh ise yakında miadı dolacak olan bir hazırlanma devresidir. Karanlık geceler gibi işler karıştığı zaman Kur’an-i Kerim’e sarılınız. Çünkü o, düşmanlarının yenilmeyen hasmıdır.”
  1. Bundan sonra geleceğin dünyasını ya Allah, Kur’an ve Peygamber yolunda giden Müminler ya da İblis’in yolunda giden Nemrutlar, Firavunlar, Belamlar ve Tagutlar inşa edecektir. Bu mücadelenin sonunda geleceğin dünyası ya İblisin ön gördüğü “Dijital Dünya Düzeni” olacak ya da Allah’ın insanlara vadettiği Hak ve Fıtrat Merkezli Adil Dünya Düzeni olacaktır. Bu, tarafların vereceği mücadeleye bağlıdır.
  2. Bundan sonra yapacağımız ana çalışma, Hak ve Fıtrat Merkezli Adil Dünya Düzeninin her sahada teorik temellerini inşa etmektir. Herkes ve her kesim iş birliği içerisinde bir seferberlik ilan etmek zorundadır.
  3. Allah’ın yardımını hak edecek teorik temelleri olan bir çalışma, gayret, strateji, politika ve kadrolu bir mücadele verirsek Allah, bize çıkış yollarını gösterecektir: “Bizim uğrumuzda cihad edenlere, biz şüphesiz yollarımızı gösteririz. Gerçek şu ki Allah, ihsan edenlerle beraberdir.” (29 Ankebut 69) Hak ettiğimiz takdirde, Allah görünmez orduları ile birlikte bize yardım edecektir: “Ey iman edenler; Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani size ordular gelmişti; böylece biz de onların üzerine, bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir.” (33 Ahzab 9)
  1. Biyolojik savaş üzerinden Allah’a ve insanlığa savaş açanlar, kendi kurdukları tuzağa düşeceklerdir: “Gerçek şu ki, onlar hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen, bir tuzak vardır…” (14 İbrahim 46)
  1. Hiç şüpheniz olmasın ki;

“Ey millet/önde gelenler, sizin için benden başka bir tanrı/ilah olduğunu bilmiyorum. Ey Hâmân, çamurun üstünde bir ateş yak da, bana yüksekçe bir kule inşa et, bel ki Musa’nın ilahına çıkarım.” (28 Kasas 38) diyen Firavun’un sonu ile

“…Tanrı insanın paçalarından tutup onun ilerlemesini, güç elde etmesini engelleyen bir sanıydı. Biz Tanrı’ya karşı sorumluluklarımızı reddederek 200 yıldır dünyanın efendisi olduk.”

…Bu aşamadan sonra, hâlâ dünyanın patronu olmak için Tanrı’yı ve O’na karşı sorumluluklarımızı reddetmek yetmeyecek: Bundan sonra Tanrı’dan geriye kalan hayaleti/hortlağı da yok etmeliyiz. Vurmamız gereken hedef, ahlâktır…

“…Askerî ve ekonomik olarak vazgeçilmez olan yoksullar yerine, kendi çıkarları için hareket eden 20. yüzyıl elitleri, 21. yüzyılda üçüncü sınıf insanları taşıyan vagonları (her ne kadar acımasız olsa da) tamamen geride bırakmak ve sadece birinci sınıfla geleceğe doğru ilerlemek istiyorlar…” diyen Wendy Brown’un sözcülüğünü yaptığı zalimlerin/“20. yüzyıl elitlerinin”(!) sonu,

“Bulutların üstündeki Tanrının akıllı tasarımı değil, bizim akıllı tasarımımız ve bulutlarımızın akıllı tasarımı. “Tanrı olmak istemek değil, Tanrı olmak istememektir ahlâksızlık…”

“…Askerî ve ekonomik olarak vazgeçilmez olan yoksulları korumak yerine kendi çıkarları için hareket eden 20. yüzyıl elitleri, 21. yüzyılda üçüncü sınıf insanları(gereksizleri) taşıyan vagonları (her ne kadar acımasız olsa da) tamamen geride bırakmak ve sadece birinci sınıfla geleceğe doğru ilerlemek istiyor.»(30) diyen Harari’nin sözcülüğünü yaptığı zalimlerin/ “20. yüzyıl elitlerinin”(!) sonu,

“…Dünya, ıskarta insan, (işsiz) tüketilmiş mal ve eşyanın çöpleri ile doldu.

Modernite için, bir varlık olan insanın ıskartaya (çöpe) dönüşmesi ile eşyanın çöpe dönüşmesi aynıdır. Atık insanlar hız kesmeden çoğalıp muazzam miktarlara ulaşırken gezegendeki çöp alanları ve atığı geri dönüşüme sokacak araçlar giderek azalmakta.’ Bundan sonra gündemimiz, ‘atık insanların ve insani atıkların tasfiyesi’dir.” diyen Zygmunt Bauman’ın sözcülüğünü yaptığı zalimlerin/ “20. yüzyıl elitlerinin” (!) sonu aynı olacaktır.

  1. Unutmayın Allah’ın vaadî haktır ve Allah seri hesap sorandır:

“[De ki: «Düzen kurmada (karşılık vermede) Allah daha hızlıdır. Şüphesiz, bizim elçilerimiz, sizin ‘geliştirmekte olduğunuz düzenleri’ yazmaktadırlar.»” (10 Yunus 21)

“Onlar ise bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu.» Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır.” (3 Al-i İmran 54)

  1. Küresel zalimler, biyolojik savaş üzerinden tüm insanlığa bir tuzak kurup yeni bir düzen inşa etmek istemektedirler. Allah kötü hesap yapanların hesaplarını bozacak, kurdukları ve kurmak istedikleri tuzakları, geçmişteki zalim, müstağni, mütekebbir, müfsid, Nemrut, Firavun, Belâm gibi tüm yönetici ve toplulukların başlarına geçirdiği gibi bugünkülerin de başına geçirecektir:

“İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye, Allah onlara yapmakta olduklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır.

De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın, böylece daha öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görün. Onların çoğu müşrik olanlardı…” (30 Rum 41-42)

  1. O nedenle bugün iman etmiş olanlar; Firavun ve askerlerinin suda boğulması ve her şeylerinin yerle bir edilmesini (7 Araf 136-137); Nuh kavminin tufanla yok edilmesini (7 Araf, 59-64); Lût kavminin yerin dibine geçirilmesini, üzerlerine azap sağanağı gönderilmesini, korkunç bir çığlıkla yakalanmalarını, üzerlerine işaretlenmiş taş yağdırılmasını (7 Araf, 84; 11 Hud, 82; 15 Hicr, 73-74); Sebe kavmine Arim Seli gönderilmesini (34 Sebe, 16-19); Fil Ashabı’na kuşlar aracılığıyla taş atılmasını (105 Fil 1-5); Antakya halkının çığlıkla yakalanmasını (36 Yasin, 29); Şuayb kavminin dayanılmaz bir sarsıntı, dayanılmaz bir sesle yok edilmesini (7 Araf 91; 11 Hud, 94); Semud kavminin dayanılmaz bir sarsıntı, bir sesle helak edilmesini (7Araf, 67-78; 15 Hicr, 83); Hud kavminin kulakları patlatan bir kasırga, dayanılmaz bir sesle yok edilmesini (23 Muminun, 41; 41 Fussilet, 16) asla unutmamalı ve üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmeli, ertelememeli bir ve bütün olarak hareket etmelidirler.

Belirttiğimiz hususları göz önüne alarak çok daha iyi bir duruma gelebiliriz. Türkiye olarak süreci iyi yönetiyoruz.

Yüze yakın ülke bizden yardım istedi ve onlarca ülkeye de çeşitli yardımlarda bulunduk. Sağlık açısından bizde var olan bu birikimi diğer halkı Müslüman ülkelere de yaymalı, onlarla iş birliği içinde hareket etmeliyiz. Bu durum, gelecekte sağlam kardeşlik bağlarının kurulmasına yardımcı olacaktır. Sıkışık anlarda yapılan tecrübe aktarımı ve yardımlar asla unutulmaz!

“Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı yapışın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz Onun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini işte böyle açıklar.” (3 Al-i İmran 103. Ayet)

HENÜZ VAKİT VARKEN, YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR.

 

UMRAN KÜLTÜR VE MEDENİYET HAREKETİ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir